4 yıl önce kitap okumaktan, resim yapmaktan, gezme tozmadan sıkılıp; dur şu işyerinin karşısındaki okulu kazanayım da bari bir amacım olsun diyerek ilk tercihimle girdiğim Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünden mezun oldum.
derslere katılmakta zorlansam da,
finallerden vizelerden şikayet etsem de,

benim için bir nefesti.
Örneğin, sıradan bir günün özetinde tempom şöyleydi:
İşyerinin dinamik ortamından koşar adım çıkarak devamsızlıktan bırakan hocalarımın derslerine gittim.
Koşar adım 7 dakika süren işyeri ile okul arasında mekik dokudum.
Her zaman en ön sırada oturup her an çıkacakmış pozisyonumu aldım.
Eğer ben derste iken patron çağırmışsa arkadaşlar telefonuma mesaj attılar. . Hocadan izin alıp koşarak işyerine gittim.. Girişte paltoyu arkadaşlara fırlatıp aşağıdan yukarıya asansörsüz çıkmış da gecikmişim gibi "buyrun" diyerek odasına girdim .
Söylediklerini dinleyip sağa sola gerekli talimatları verip, koşar adım tekrar okula döndüm ve derse kaldığım yerden devam ettim.
Ders bitti yine aynı tempo ile işe döndüm.
4 yıl, tam 4 yıl yağmur çamur demeden aynı tempoda koşturdum durdum.
Neden yaptın bunu derseniz.
Benim için hayat bulduğum, temiz bir nefesti hakikatende. Olmamam gereken bir dünyaya açılan pencereydi. Kafa dağıtma yerimdi.
Ondan sonra..
Bölüm ikincisi oldum. Kep fırlatmayı hak ettim, böyle olur bu işler edasıyla göğsümü kabarta kabarta dolaşırken okul arkadaşım Mehmet Fazıl Erciyes'i kötü bir motosiklet kazasında kaybettim.
Benim hiç arkadaşım ölmemişti.
Her şey bir anda anlamsızlaştı.
Daha 23 yaşındaydı.
Mezuniyet töreninde isminin geçtiği her yerde ağlamamak için direndim. Netice itibariyle, biraz buruk, biraz sevinçli tuhaf bir mezuniyet töreni yaşadım.
nimet