26 Mart 2007

Rehavet




rehavet içerisinde olmam gerek ama değilim:)


Son tablom yukarıdaki:) Resim yapmak ne kadar da dinlendiriyor insanı. Bi de vakit bulabilsem bol bol:) Çok severek yaptım yeni tablomu. Bende anısı var bu resmin:) Antalya Kemer Yörük Park'tan görünüm.


Onun dışında iyiyim. Hayat son sürat devam ediyor. Beynimin içi binparçaya bölünmüş vaziyette ama bundan da şikayetçi değilim. Meşkuliyetimin bittiği anda biteceğime inanıyorum. Hemen bugün bir diğer tabloma başlayacağım mesela:) Yargı mensupları resim sergisine yetiştirmeye çalışıyorum tabloları bu arada :) ee nede olsa hakiki Türküm ben herşeyi son dakkaya bırakırım:)


Arada dostlarımla buluşuyorum. Cuma günü ANKAN dostlarımla the pub gecemiz vardı. Sarhoş oldum yine:) Onca kadının gürültüsünü, kahkahasını ve hareketliliğini hoşgören tek mekan tavsiye ederim.


Bu arada Cinnah Caddesi yolumuz açıldı. Pazar günü ilk geçişimizi yaptık. Güzel olmuş fena değil. Yağmur yağınca belli olur mimari harikasının güzelliği ama estetik görünüşü fena değil.


Bol bol yazasım var ama mesleki kariyerimin gereklerini yerine getirmem gerek:) Bkz. aşağıdaki manzara:)


09 Mart 2007

Keşkee...

Bugünlerde bunu dinliyorum devamlı. Yalın'ın Keşke'si. Durdum durdum yeni dinlemeye başladım. Belki bunun üzerine yeni bir cd  çıkartmıştır kendisi:)

Felsefe öğretmenimizin bizimle özleştirdiği bir "öküz" hikayesi vardı;

öküz tren raylarının yanına yatmış, kuyruğu rayların üzerinde kalmış. Tren gelip kuyruğunun üzerinden geçip, kuyruğu koparmış. Fakat öküz yarım saat sonra kalkıp kaçmaya başlamış.

İşte benim ki de o hesap. Hayat boyu geciktiğimi hissettiğim her adımımda o öküz bendim diyorum:)


.......

Yeni tabloma başladım. Heyecanlıyım yine. Akşam olsa da eve gitsem, nazan uyusa da resim yapmaya başlasam heyecanı içerisindeyim.

İşyeri yoğun.  Karşı odama müfettişler konuşlandı. Benim kat istanbul borsası gibi pek bi eğlenceli oldu.

Havaların son durumu beni ziyadesiyle memnun ediyor:)
Tunalı caddesi şenlendi yine. Geçen sene kıştan bahara geçerken Kızılaydaki seyyar satıcılardan biri bana laf atmıştı:  "çiçekler açtı abla.... haydeee... çiçekler açtı..." :)
Şimdilerde Tunalı Caddesinin gençlerini kısa tişörtleriyle gördükçe hep içimden "çiçekler açtı" diyorum:)

İşyerindeki sistem dış dünyamızla ilgili her türlü bağlantıyı yasaklı hale getirdi ama ne hikmetse adalet ağı içerisinde msn benzeri bir haberleşme sistemi kurmuş.
Tepsiyle sundular. E  bizde geleni geri çevirmedik ne haddimize:)
 ilk kurbanlardan Özgeciğim bağlandı.
İki dakika sonra hangi ilden olduğu belli olmayan adalet camiamızdan ilk sapığımızla tanıştık:)

-merhaba nasılsın..
-sen kimsin!
-sicilin benden iki sayı önde, demek ki benimle aynı devresin
-neden konuşmuyorsun
-tamamda sen kimsin beni nasıl ekledin ki
-nimet abla bi gel ya!!!! bu kim.
-yoksa beni beğenmiyormusun

İlahi Adalet. Sen çok yaşa emi güldürdün yine bizi:)

nimet

07 Mart 2007

KADIN



KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim
hayat arkadaşımdır.
Nazım HİKMET

03 Mart 2007

Teknoloji dostu nimet:)

Hala ilk aldığım cep telefonunu kullanıyorum. Arıyorum, aranıyorum, gerekirse mesaj gönderiyorum. Bu kadar:) başka bir beklentim yok kendisinden.
"senin telefonunun özellikleri ne" gibi bir soru gelirse "bilmiyorum çalınca açıyorum" diyorum:)))

Çamaşır makinemin ince detaylarıyla ilgilenmiyorum. Öğrendim birkaç numarasını yeterli geldi:))

Bulaşık makinemin ön yıkamasının sadece ön yıkayıp bıraktığını geçenlerde farkettim. 8 yıldır bunu farketmemiştim. :)) Çünkü hiç ön yıkama yaptıracak kadar bulaşık bekletmedim içinde:)) demek ki öğrenilecek bir gereklilik yaratmamış bende.

Digital fotoğraf makinelerin ilk çıktığı zamanlarda gaza gelip almıştım. Şimdilerde bilgisayar masasının çekmecesinde ömür tüketiyor:)

Kameramızı nazanımızın hamamdaki şirinliğini ölümsüzleştirmek adına bozdum:) hala bozuk kendisi:) meğer buharla birlikte olmamalıymış elektronik aletler!!

Şimdilerde pek çok kişide gördüğüm mp3 çalar minik minik şeyler ilgimi çekiyor mesela ama şarkılara eşlik etmeden, hafif hafif sallanmadan nasıl sessiz ve ifadesiz dinlemeyi beceriyorlar ki:)) Lisedeyken benim radyo gibi kocaman bir wolkmanim vardı:) maltepe pazarından almıştım:) Nasıl bir yüktü o öyle aman yarabbim:)

Telsiz telefonumuzun arayan numaraları gösterme numarası var ama telefonda gerekli ayarı yapmak için bizde bi numara yok:)))

Evde farklı markalarda 3 tane televizyon var ama hiçbirisinde kanal ayarlama veya bulma teşebbüsüm olmadı, ayrıca nasıl aranıyor onu da bilmiyorum ve merak da etmiyorum doğrusu.

Biraz bilgisayarlara ilgim var. O de yaşamımın gerekliliği olduğu için sanırım. Ucunda arkadaşlarım, merakım, işim olduğu için ihmale gelmeyecek konumda. Yine de ıcq adresini arkadaşlarım istedi diye aldım:) msn adresimi de arkadaşlarım istedi diye aldım. abuk sabuk bir sürü adres mevcut elimde:) kullanıyormuyum! yok! :)

Ona keza mutfakta kullanılan elektronik eşyalarla da aramın iyi olduğu pek söylenemez. Hiç kullanılmayan su ısıtıcım, yumurta pişirme makinem, robotum, katı meyve sıkacağım, çay kahve makinem, narenciye sıkacağım var!!

Rahmetli dedem her namazından sonra elektriği bulana dua ederdi:))) merdaneli çamaşır makineleri çıkınca dualarına merdaneli çamaşır makinesini icat edeni de ekledi:)) keşke bütün bu aletlerin hepsini görebilseydi:))

nimet



26 Şubat 2007

YORUMSUZ...

Bu günlerde romantik olmak istiyorum:) etrafımda olup bitenden haberim olmasın yada belki biraz salak olmak, kibarcası iyimser olmak istiyorum:)

Ama etrafım çok ciddi, hayat ciddi, bana bu fırsatı vermiyor hiç.

Bugün sabah işe gelirken ergoterapistlik yaptığım zamanlardaki eski hastalarımdan birine rastladım. Bütün iyimserliğim gitti.
Düşünmeyeli uzun zaman olmuştu.
Başka bir boyuttu! Başka bir hayattı.

Örneğin Sakarya caddesinde; saçı sakalı karışmış, üstü başı pis, sokakta yatar görünümlü, elinde şarap şişesiyle yürüyen insandan herkes kaçardı ama o benim hastamdı. Ben onu severdim. "dün canım çok sıkıldı, kendime jilet attım göstereyim mi" :) diye girerdi içeri:))) canım Veysel'im:) O vaziyetteki Veyseli askere aldılar! kendini trenden attı.

Osman'ım vardı. Kızların peşine takılırdı. Hele ki kızlar korkup arkasına bir kaç kere bakmışsa tamam:) ısrarla takip ederdi. Sebepsiz yere her gün bir dişini çektirirdi:) Yıllar sonra Osmanın abisini gördüm nasıl olduğunu sordum. Kafasını önüne eğdi. İntihar etmiş....

Nihal hanımı çok merak ediyorum. 18 yaşındaki oğlunun "annemi bırakmayın" diye yalvarışını, annesinin "kızıma iğne yapın öldürün, beni dövüyor" yalvarışını....

Yine hastalarımdan Hüseyin bey; "nimet hanım biz hasta olduğumuzu kabul edip buraya gelmişiz, sokakta o kadar çok hasta varki hasta olduğunu bilmeden yaşayan" demişti. Ne doğruydu.

Çarşamba günleri Semanur gelirdi. Erkeklerle kaçma eğilimli, Osman kız kaçırma eğilimli:)))) Ben de ikisini yanyana getirmeme eğilimli:))))))))))

Hakikaten başka bir boyuttu. Normal insanlar normal değilmiş gibi gelirdi bana. Saatlik çalışıp ders ücreti alırdım. Ordan çıktığımda zihnim o kadar yorgun olurdu ki uzun zaman konuşmazdım. Kendimi atölyeye atar habire resim yapardım. Daha 19 yaşındaydım!:)

Şimdiki mesleğim de bana iyimserliğimi yaşatmayacak ciddiyetlikte:) peki bu durumda ben nasıl farkında değilmiş gibi yaşayabilirim:)) Üzgünüm ama farkındayım!

nimet