teeee fi tarihinde secret beni söbelemişti:)) ancak vakit bulabildim. Bu aralar kafam çok dolu. Aklım evde. Yaptığım tablolarda. Yeni projelerimde. Hafta sonu gerçekleşen olağan protokol günümde Burçin dostum reiki yoluyla olumsuz enerjilerimi üzerimden almaya çalıştı ama yok nafile:))
Pazar günü Kızılcahamam gezisi reikiden daha iyi geldi gibi oldu. Hele ki evden çayımızı demleyip peynir, zeytin vs. alarak yolda ayaküstü kahvaltı pikniği yapmak hepsinden daha iyi geldi. Ama aklım yeni projemde. Bu akşam başlayacağım yeni tabloma bakalım nasıl olacak. Uzattım galiba:)) sorulara geçiyorum...
1- Soru: Cennette yada cehennemde (kim bilir ?) insanlığa yön veren bütün o eski bilim adamları (Einstein, Newton, Maxwell, Rudherford, Galileo, Pascal, Bohr vs…) bir araya gelmişler. Her gün bilimsel konular üzerinde tartışmak çok sıkmış onları, ve bir gün saklambaç oynamaya karar vermişler. Kısa çöpü çeken Einstein başlamış saymaya yüze kadar herkeste bir koşuştumaca, saklanacak yer arıyorlar. Ama bir tek saf (?) Newton olduğu yerden kıpırdamamış. Yerden bir sopa almış ve yere bir şeyler çizmiş. Bu arda Einstein saymayı bitirmiş ve arkasını döner dönmez, hemen hiç düşünmeden ...... sobe demiş. Einstenin sobelediği kimdir ve neden ?
Bu soruyu es geçiyorum secret:))
2.Soru: Okuduğunda seni en çok etkileyen kitap?
Ezilenler
3.Soru: Takip ettiğin dergi?
Tigger, yemek dergileri Sofra ve Lezzet. Ediz aldığı için arada PC dergisini karıştırıyorum.
4.Soru: Günlük okuduğun gazete?
İş yerine günlük gazeteler geliyor. Fakat gazete okumak artık geriyor beni. Ama internetten takip ettiğim köşe yazarları var. Örneğin Bekir Çoşkun'un yazılarını hiç kaçırmam. Oktay Ekşi'yi mutlaka okurum. Eskiden Akşam gazetesinden Serhat Ayan'ın yazılarını takip ederdim birde. Fakat haftasonları en büyük zevkim elimde çay bardığımla güneşe karşı oturup gazetelerdeki köşe yazarlarını okumak. Yani demem o ki haber içeriği okumuyorum. Sadece yazarları okuyorum. 5.Soru: En yaramaz çocukluk anın?
hmm bu zor bir soru. Çünkü çocukluk anlarımı fazla hatırlamıyorum. Aptal bir çocuk olduğumu biliyorum sadece:))
6.Soru:Televizyon yapımcısı olsan yapmak istediğin program ne olurdu?
Ben tek bir televizyon yapımcısından ziyade tüm televizyonları ele geçirmek isterdim ve derhal bütün abuk sabuk dizileri ortadan kaldırmak isterdim. Elbette ki kızımın seyredeceği ve bilgileneceği türde proğramlar yapmak isterdim. Örneğin geçenlerde nazanla yabancı kanalların birinde bir belgesel seyrettik. Penguenlerin hayatlarını o kadar güzel anlattı ki. Penguene isim verdi. Annesi, babası vardı. Sonra evlendi. Babası fok balıklarınca yendi. Ben fok balıklarının penguenleri yediğini bilmiyordum. Siz biliyormuydunuz? İşte bunun gibi proğramlar yapmak isterdim. Nayır nolamaz kurtlar geldi vadiyi bastı lardan kurtulmak istiyorum artık.....
bitti!!
nimet
bizzat ben
sardunyacım sobelemiş beni fakat konu hiç de başarılı olamadığım bir alan olduğu için tırsdım resmen:)) Neyse bakınız sorular ve benim cevaplarım.
Çocuklarınız mı adapte oldu size yoksa sizmi çocuklarınıza?
Tamamiyle biz nazana adapte olmuş durumdayız. Fazla zorluk çıkarmayan uyumlu bir çocuk olduğu için belki, belki de bizim rahatımıza düşkünlüğümüzden kaynaklanan dir durum bu bilemiyorum.
Uyku, yemek, uslu durma vb. gibi durumlarda uyguladığınız yöntemler nelerdir?
Uyku: Nazan 3 yaşına kadar uyumadı. Ciddi ciddi uyumadı. Günde iki saat uykuyla işe geliyordum bazen. 3 yaşında kreşe verdik biraz biraz düzeldi ama hala gece 24.00 de kavga döğüş yatırıyoruz. Sırf uyusun diye onunla birlikte bizde yatınca ondan önce uyuyoruz. Bu durumdan da hiç memnun değiliz aslında. Kendimize özel vakitler ayırabilmek adına sıraya döktük bu işi. Bugün nazanla kim yatacak sırası şeklinde. Ama nazan pes etmiyor yanındaki anne veya babayı uyutup uyanık olan tarafa sıvışıyor. Uyanık olan tarafta of ulan of çekerek yatağa girmek durumunda kalıyor her seferinde:(
Yemek: Nazan hala yemeden büyümeyi başarıyor. Ama hakkaten yemiyor. Bazen günde bir kaşık çorba ile akşamı ediyormuş kreşte. Öğretmenleri nazan için toplantı yapmışlar. Nasıl oluyorda bu çocuk yemeden büyüyor diye. Bizi çağırdılar. Değişik bir vitamin mi veriyorsunuz? İştahını mı kapatıyor bu vitamin? vs. vs. Yok kardeşim yok hiç bir şey de vermiyoruz ama doğdu öyle hala öyle.
Geçenlerde burger king de annenin biri çocuğuna patates kızartması verirken bi tanede nazanın ağzına uzattı, bizimkinin verdiği cevap şuydu "yok ben almayım, büyüyünce mahken olacağım kilo almamam lazım"!!!!!!!!!! buldu bahaneyi nolacak bakalım sonu:)
Yaptıklarım: Küçükken banyoya sokup babasının traş köpüğünü sağa sola sıkıp kendisinden temizlesini istiyerek o arada yemek yedirme çabaları. Büyüdüğünde bilgisayarın önüne lokma lokma yiyecek koyarak çerez gibi yediğini farkettirmeden mideye bişeyler indirmesini sağlamak.
son iki haftadır da susatıp su niyetine içiver diyerek süt içermeye çalışmak şeklinde çalışmalarım devam ediyor.
Yaramazlık: işte bu açıdan şanslıyım biraz. Hiç yaramaz değil kızım. Sokakta elimizi hiç bırakmaz. Yan baksan kızdınız diye kafasını yerden kaldırmaz. Ama çok ağlak. Her şeye zırlayan bişey.
Yöntem möntem yok arkadaşlarım. Ben yapamadım. Nazanın doktoru her çocuk karekteriyle doğar, bu çocukta böyle olacak uğraşmayın demişti. 5 yıl oldu yeni yeni yakasını bıraktık çocuğun yine kendi bildiğinde yine kendi bildiğinde.......
bitti..
bende hemencik crescent , yorgunanne ve özünden i sobeliyorum. heyo heyo heyo hadin bakalım...
1999 17 Ağustos'da İstanbul Büyükçekmece'de sahilde oturmuş bir elimizde gazoz, bir elimizde istanbul simidi, gözümüzde gazetenin verdiği gözlüklerle güneş tutulmasını pek bi keyifli seyretmiştik.
Fakat o zamanda tıpkı bugün olduğu gibi hafif sarımsı isli puslu bi hava varmış gibi olmuştu. Hava bulutluymuş gibi ama güneşte varmış gibi gölgeli... değişik bir ruh halini barındıran duygular yaşatmıştı bana.
Gecesinde de 17 Ağustos büyük depremini yaşamıştık. Orta hasarlı evden yarı çıplak fırlayıp Ankara'ya geldiğimiz zamanlarda geçen süreler nasıldı. Ne vakit çıktık, ne vakit geldik korku filmi gibi geliyor şimdilerde bana.
Bugün aynı havayı yine yaşadım. İşyerindeki arkadaşlarla meraklı meraklı seyrettik bi müddet. Çok ta ilgi göstermemeye çalıştım kendisine zira bir öncesinde acı tecrübeler yaşattı bana.
Bu sefer uğurlu gelirsin inşallah tutulan güneş......
nimet
Cumartesi günü Blog komşum sardunya ve yaklaşık 3 yıldır birlikte olduğum melek (ANKAN) dostlarım benim müzeyi ziyarete geldiler.
Çok memnun oldum. Kaplumbağayı da özlemiştim zaten. Fakat aktrist e börek koymadım giderlerken diyerek sonra kendimi kahrettim ama neyse borcum olsun:)
Bidilik Kaplumbağa bana bu güzel fincanlardan getirmiş. Fıstık yeşili mutfağıma çok yakıştılar.
Nazanın da pek bi ilgisini çekti bu arada.
Git gel hayatın bir köşesine sıkıştırılmış masa başı sohbetleri çok hoşuma gidiyor. İtiraf edeyim özellikle yalnızca hemcinslerimin olduğu masa başı sohbetleri:)
Ben onun dilinden anlarım, o benim dilimden anlar. Hele ki bu insanlar iç dünyasından haberdar olduğum insanlar olursa daha bi tatlı keyif veriyor insana.
Güzel bir günün ardından akşam da bir diğer blog komşum, hayat arkadaşım kadar hayatımın içinde olan crescent ve çekirdek ailesi bizdelerdi. Mutlu bir gündü.
İyiki geldiler.
Bu arada crescent yaptığın yeni tabloları nereye asacaksın gibi can alıcı bir soru sorduki o vakit anladım hakkaten benim ev müzeye döndü. İnşallah seneye yada engeç 2008 yılına kişisel sergimi açabilirim.
nimet