29 Ekim 2006

GİZLİ KADINLAR ÖRGÜTÜ


Serhat Ayan'ın ikinci kitabı Gizli Kadınlar Örgütü yeni çıktı. Süper bir kitap olmuş Serhat, ellerine, beynine sağlık.
Fakat Kadınların aslında bir örgüt üyesi olduğunu düşündürecek kadar ne yaşadın merak etmedim de değil doğrusu:)  
Nasıl bir hayal gücüdür pess!! inanılmaz sürükleyici, enteresan bir kitap olmuş.
İtiraf edeyim basılmamış halini okumak bu kadar heyecanlı olmamıştı.

Netice itibariyle bizi keşfettin bu iyi olmadı!

Aslında hakkaten bir örgüt üyesiydik biz! Stratejimizi değiştirmemiz gerek şimdi.

kod adı

nimet

26 Ekim 2006

ÖZÜM







Bayramda memleketimdeydim. Hiç eve gelmek istemedik ailecek. Üç kuşak bir aradaydık. Sevgili blog dostlarım, ailem, evlatlarım:) günce'nin güncesi ve alican'ın çiftliği ile bol bol blog sayfaları muhabbeti yaptık. Gizli takipçimiz Teyzem de katıldı arada bize:)
Piknikler, gezmeler, tozmalar yapıldı. Binbir çile ile verilen kilolar tatlılar, dolmalar yenilerek itina ile geri alındı.
Kapısını çalmanıza gerek olmayan çünkü anahtarı üzerinde olan anneannemlerin evine gelen gidenin sayısı belirsizdi yine tabi. Baklava ve yanında dolma servisleri, çay içermisiniz.... karnınız açmı? Allahaşkına yeyin... :) muhabbetleri.

Fazla söze gerek yok aslında neden gelmek istemediğimizi anlamak için resimlere bakmak yeter  bana göre.  

14 Ekim 2006

neden koyun?

Nazana koyun sayarak uyumayı öğretmeye çalıştım veya çabaladım yada belki uyur diye ümit ettim diyelim. Bu öğrenilir mi, kim icat etti ve hatta bir faydası varmı bilmiyorum zira koyun kardeşlerin bana hiç bir faydası olmamıştır:)) ama ümit ümittir kıranlara selam olsun diyerek çıktım yola.

- Bak şimdi bir çit var, arkasında da bir sürü koyun.
- Çit ne anne?
-Tamam çit değil duvar var. Şimdi o koyunlar duvarın üzerinden tek tek atlayacaklar. Sende koyunları sayacaksın tamam mı?
-Neden
-İşte
-e peki o zaman
-Bir koyunnnn/iki koyunnnnn/üç ko........
-nazan içinden sayacaksın bağırmadan, sessizce
-ha tamam
-sen sayıyormusun anne
-evet
-kaçıncıdasın
-bilmiyorum, karıştırdım yeniden başlayacağım
-ben onbirincideyim

ya sabır sessizliği!!!

-anne 44 e kadar saydım yeter mi
-yeter nazan!!!!!
-şimdi uyu lütfen!
-her gün mü sayacağız anne koyunları
-neden 44 e kadar saydın nazan
-çünkü 44 e kadar saymayı biliyorum anne!

:)))))))))))

-bir iki üç tıp konuşanın ağzına yılan girsin

............................................

09 Ekim 2006

ÖRTMENİM:))

"anne ........... gidebilirmiyim? "
Nazanın ilk izin alışında bir garip olmuştum ben. Annemle olan ilişkim bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmişti. Vay canına ben anneyim diye düşünmüştüm:))) ve hatta benden izin alıyor!!! diye de garipsemiştim kendimi. Alıştık tabi, alışıyor insan bilirsiniz:))

Ama bu hafta sonu ilk Öğrenci Velisi oluşum idi. İlkler hep güzel. Koskoca veliyim ben çekilin şöyle kenara, alçak dağları ben yarattım, yüksek dağları öğretmen yaratmış olmalı konumunda oturdum öğretmenin karşısına:))

Çoğunluk annelerden oluşuyordu. Hal böyle olunca mevzu benim çocuğum zeytin yemez, yok bizimkisi kesinlikle peynir yemez, onun yerine çikolatalı ekmek verseniz. Süt vermeyin meyve suyu verin. Benim çocuğumu birisi dövmüş. Bak eve şu vaziyette geldi, hırkası kayboldu, Kaan dövmüş, hırkasında da kaan yazıyordu, ama sınıfta kaan diye biri yokki!!!! ..... bıdı bıdı bıdı.

Peynir zeytin yemezse yemesinler, ölmedi ya peynir yemeyince, nazanı üç yaşından beri kreşte dövüyorlar zaten. E çocuk dövülecekte dövecekte elbet. Kaan da herkimse senin çocuğunu dövmüş hırkasını da almış bu kadar basit anlamadın mı:)) Mevzular basite indirgendi. Hoşuma gitmedi. Bir ara sıyrıldım şöyle bi uyum meselelerini, özgüvenlerinin durum vaziyetini sordum. Peynir, zeytin yemezcilerin hoşuna gitmedi. İki tane de baba vardı, beni desteklediler. Biz üçlü grup ve peynir zeytincilerde kendi aralarında gruplaştılar hemen:)) Birde Abidin diye bir çocuğun ismiyle dalga geçiyormuş çocuklar:))) çok fenalar ya:))
yer yer komikti yan yan gülümsediğim çok oldu.

Edizle, Nazan beni camdan seyrederlermiş dışarda meğer:) Toplantı bittikten sonra Nazan
- anne çok mu sıkıldın? diye sordu. Tabi çocuğa bir sürü beyaz yalan söyledim. Öğretmen senin için şunu söyledi, sen şöyle şöyleymişsin meğerse. Bak şunu da yapmışsın. Aferim sana vesaire vesaire....

nimet

03 Ekim 2006

Yürü Ya Kulum Nimet!!

-Kahvaltı yaptınmı
-Simit var gel, hasan çay getir
-Bak senin sevdiğin pastaneden aldım hadi gel
-Poğaça yemeyin oğlum sırf yağ lan!
-Yine mi dört zeytin getirdin cimri
-Yok ben almayım diyetteyim (bu kesin ben) :)

Devam...

-Öğlen ne yiyeceğiz
-Öğlen ne yiyeceksiniz
-Ben evden getirdim
-Yine mi tavuk döner, yumurtlayacaksınız oğlum.
-Bu öğlen bi yere gitsek ya.
-Tamam gidelim bende salata yerim (buda kesin ben) :)

muhabbetlerinin sonunda yenilen öğle yemekleri, devamında yapılan sigaralı/çaylı sıcak sohbetler. Mesai saatinin başlamasından duyulan mennuniyetsizlik. Çok yemişim, bana dokundu yahu, çok yemeyecektin pis boğaz muhabbetleri ...  :)
 mesai saati dilimi içindeki vakitlerimizde meğer ne çok yer kaplarmış.
Araya ramazan giripte kahvaltılar, öğlen yemekleri kesilince yapacak birşey yokmuş gibi sanki. Bir boşluktaymışsın gibi. Saat 16.00 olunca yemek tarifleri vermek zorundaymışsın gibi....

Hal böyle olunca öğlen çıkıp yürüyüş yapayım dedim fakat beceremedim. Kendi başıma etrafa bakarak salına salına yürümeyeli uzun zaman olmuş. Bi yere yetişecekmiş gibi kafam önümde hızlı hızlı yürüdüm.  Kan ter içerisinde kaldım.

Saç baş dağınık, altlarında bol eşofmanları, mendebur suratlı (burdakilerin hepsi öyleydi)  teyzeleri mahalle bakkallarına giderlerken görmek ilginçti tabi ama hepsi bundan ibaretti.

Yeniden işyerimin dokunulmazlığına dönmek yürüyüşten daha iyi geldi.

nimet