23 Aralık 2007

SON...

Güzel 2007 min son yazısı olacak muhtemelen.
Bayramımızın birinci gününde yine K.hamamdaydık. Maaile toplaştık.
Evde 3 adet kurban olunca olay mahallinden hemen uzaklaştım ve hatta koşa koşa Ankaraya geri döndüm. :)
İlk gün akşam ikizannem telefon etti "hadi bize bayramlaşmaya gelin" dedi.
Hiç böyle bayram ziyareti olur mu demeyin oluyor işte görüldüğü gibi.
Böylece Ankaradaki bayramımız gerçekleştirdiğimiz tek ziyaretle sona erdi.
Bu bayramın en güzel olayı Babamın Nazana yazmış olduğu mektup oldu.
Nazan Dedesinin mutluluğunun ekiymiş.
:)

Tablolarım dedim durdum ya size; işte bunlardı...




Seneye görüşürüz...



NİMET

17 Aralık 2007

Mız...mız...mız....

Öğlen tatilimdeyim...
Elimde dört duvarım var...
Yalnızım...
Müziğim güzel...
Düşüncelerim pek güzel değil...

Ama ben yine de kahvemi içtim keyifle.
Uyduruk fal bakayım kendime hesabıyla fincanımı kapattım:))
Ama bildiğim bir tek şey var. Ortası karanlıksa için sıkılmış demektir.
Açtım fincanımı bir serenatla.
Aaaa..bi baktım içim sıkılmış benim. :))
Peki nasıl kurtulunur bu sıkıntıdan.
Şöyle;
telveyi parmağınızla dağıtıp bi güzel yersiniz:) Aynen öyle yaptım.

Bu tatil oncesi veya tatil sonrasi arada kalan iki üç günlük mesai günlerini sevmiyorum. Karaktersiz çalışma günleri.
Bu gibi durumlarda idari izinler dahil olmak üzere her daim yerimde hazır ve nazır olduğum için işe gelmeyenlere gıcığım var.

Bayramda evimdeyim. Pelte gibi oturup sokaktan geçen şıkır şıkır giyinmiş insanları seyredeceğim.

Buradan beni takip eden tüm arkadaşlarımın bayramını kutluyorum.
Ankara da olanları mutlaka ziyaret edeceğim:))
Kaçmaz:)
Yapın tatlıları:) Ama yanına dolma da olsun sadece tatlı bayıyor insanı. Çay da isterim biliyorsunuz. Kahve likör olayı bozar beni:))
Bendeki menü şu: Kaymaklı Ayva Tatlısı (hafif oluyor)
Dolma
Börek çörek vs.
Bebelere çorba...

Görüşürüz:)

NİMET

06 Aralık 2007

BENİM ADIM İNEK:)

Nazan okumayı yazmayı öğrendi.

Hiç bir yere bakmadan hayal gücüyle veya o anki düşüncesiyle yazdığı ilk kelimeler şunlardı:

"benim adım inek
ben bir önüren ineğim
benim adım inek"

içinizde psikolog olan var mı?
nedir şimdi bu?

Geleceğin ineği mi olacak?
Yoksa işin dalgasındaki öğrencilerden mi olacak?
İneğin önürmesi ne demek? :)

Gezdire gezdire çocuğun ayarını bozdum. Benim yorumum bu.

Neyse...
Sıra büyük ineğin anılarında:)

Başkanım emekli oldu. Eski Başkanım statüsüne yerleşti.
Bugün yeni Başkanım geldi. İstediğim ve beklediğim biriydi.
Bu arada eski Başkanımın gidip yeni Başkanımın gelmesi arasındaki boşluğumda en birinci Başkanımı ziyarete gittim.

Biraz karışık değil mi?

En birinci Başkanımı gördüğümde hep içim sızlıyor. Her seferinde keşke yeniden birebir çalışma imkanım olsaydı diyorum.

Aralık ayına girmiş olmamızdan pek memnun değilim.
2007 yılının bitmesini istemiyorum.
2006 yılının mendeburluğundan sonra 2007 ilaç gibi gelmişti.
Özellikle Ağustos ayı ile başlayan mutluluğumun 2008 yılında da devam etmesini umut ediyorum.
Şimdi durduk yere neden umut ediyorum? Çünkü manyakça bir tek/çift sayı takıntım var.

Yılbaşı telaşı başladı ufak ufak bizde. 31 Aralık günü dostum crescent ile birlikteyiz yine:)

28 Aralıkta ANKAN annelerimle birlikte yeni yıl kutlaması yapacağım.

Birde bugün ayarlamalarını yapmaya başladığımız bir diğer yılbaşı partimiz varki o en heyecanlısı olacak. ANKAN annelerimizle birlikte kimsesiz özürlü çocuklarımıza parti vereceğiz. Bu anlamda organizasyon aşamasında olmaktan çok mutluyum. Bakalım ne çıkacak ortaya.

Tamam kestim. 

Nimet

21 Kasım 2007

Bugün...

Ankarayla geldim işe.
Halkın arasına karıştım. :)

Kalabalık insan çeşitliliği arasında kendimi yalnız bir birey gibi hissetmeyi seviyorum.

Ve hatta insan selinin içinde kendimle başbaşa kalabilmek huzur veriyor bana.

Tabi toplu taşım aracıyla işe gelmenin dezavantajları da var. :)
Nedir?
İşyerinden birileriyle karşılaşma riski...
Neden risk?
Çünkü sohbet etmek istemediğin ve işyerindeki durumlar dışında hiçbir ortak noktanın bulunmadığı bir takım insanla beraber işyerine kadar yürüyerek geyik muhabbeti yapma zorunluluğun var.

"Başkan kim olacak" sorusundan iğreniyorum artık.
Nerden bileyim yahu. Bilecek statüde bir insan olsaydım makam arabam olurdu ne işim vardı Ankarayda.:)

Bu hafta zor geçecek gibi hayırlısı bakalım....

NİMET


Hemşerim burada hüzünlenmek yasaktır!!

Dayımların duvarında Şeref Ruhi Aydın eliyle tahtaya işlenmiş bir yazı:
"Hemşerim Burada Hüzünlenmek Yasaktır!"
Ne zaman hüzünlenesim gelse hemen o tahta gözümün önüne gelir.
Buraya yazı yazarken kederliysem kendimi yine bu sözü tekrar eder buluyorum her zaman.
Bu aralar içimi yakan kederim var. Hal böyle olunca eski mesleğimin gereklerine istinaden yeni tabloma başladım. Peşini bırakmam yakında tamamlarım kendisini. :)

Herneyse....
Normal Nimete döneyim ben:))

Bu cuma kızım ilk karnesini aldı. :))) Gülüyorum çünkü bunda da başarısız oldum:))

Cumartesi günü nazanın okuluna mecburi drama dersleri koydular.
Anne kız güzelce hazırlandık okula gittik. Güzelce hazırlandık çünkü drama dersinden sonra bir partiye gideceğiz.
Okulun bahçesinde güneşe karşı abartı kokoşluğumla oturdum. Diğer anneler evlerinden çıkıp gelmiş, belki de olması gerektiği gibi eşofmanlı, klasik, normal bir halde yanıma geldiler.
Okula da fazla gelemiyorum ya, o sebeple çoğu da ilk defa görüyor beni.

Annelerden birisi nazanın karnesini sordu. Bendeki tepki şu:
"Ayyyyyyy inanmıyorum yaaaaaa!!!!! ben karneye bakmayı unuttummm!!" :)))))

O anda; giyinmiş süslenmiş, saçlar yapılı, iki yıldır kızı okulda ama toplasan üç kere okula gelmiş, üstelik çocuk ilk karnesini almış fakat bakmayı unutmuş bir anneye bakışlarını görmeliydiniz. :))

Canım geçen hafta veli toplantısı vardı. Duyacağımızı duymuştuk zaten orada.
Karnesi de ona paraleldi. Bakmayı unuttum yapacak bişey yok:))
Belki de A4 kağıda basılı karneye alışkın olmadığımız içindir. Bize ille de ön kapağında Atatürk resmi olan iki kapaklı karton karne olmalı. Alışmamışız A4 kağıda. Hepsi onun suçuydu.

Nimet
Vallahi Anne

17 Kasım 2007

Özledim...



Dokunsan yıkılacak olan o evi...

Bahçesinde ısrarla piknik yapmayı...
Meyve kasası masayı...

Toprağını...

Yıldızını...

YALNIZLIĞINI...

Özledim...

NİMET...


11 Kasım 2007

Dost Bahçesinin Meyvesi




Cumartesi günümün kapanışını dost bahçesinin meyvesiyle yaptım.

Ayıklarken her yanımı benek benek nar suyu yapsa da, herhalde cilde iyi gelir canım tesellisiyle günümün güzelliğinin sarhoşluğu içinde boşverdim gitti zaten:) .

Ayşegülün benim kazağımın üzerinde yaptığı krepin yanına biraz da nar suyu eklendi. :)

Kırmızı beneklerim, iğrenç kıyafetim ve yüzümde salak bir tebessümle gece 2 ye kadar oturup nar yedim. :)

Cumartesi akşamı her biri kendi çapında ayrı bir çatlak olan otuz yaş üstü beş çıtır arkadaşımla birlikteydim. :))

Tarifi zor ama şöyle söyleyebilirim; çocukları şaşırtıp annelerine ağzı bir karış açık baktırtacak kadar çılgın, komik ve hareketli bir akşam yaşadım.

Sadece pazar günü sabahları keyifle oturup çayımı yudumlayabildiğim penceremde, geçen haftanın muhesebesini, gelecek haftanın planlarını yaparım.

Bu hafta iyiydi hemde çok iyi. :)

Salı öğlen süperdi.:)

Öğretmeninin kızım için söyledikleri gurur vericiydi. Okumayı öğrenmiş olması tuzu biberiydi.:)

Sarı uzun saç peruk, halay, krep, Adanalı sahibimiz nokta vuruşuydu.

Bitişi bir tabak nardı...

Nimetim


DİPNOT: Ankara da olup ta hamile olan anneler...
Anne olup ta yavrusu 1-5 yaş arası olanlar. Sizi 18 Kasım 2007 Pazar günü Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezine bekliyoruz.

07 Kasım 2007

Aldım Başımı Gidiyorum....

Ben bu dünyadan
Dosttan düşmandan
Aldım payımı gidiyorum
Günahlarımla sevaplarımla
Aldım başımı gidiyorum..

Gitgide yüreğime ince bir sızı girse
Gizli bir ateş beni yaksa da

Gidiyorum...


Son zamanlarımın şarkısı bu ...
Devamlı söylüyorum.
Devamlı dinliyorum.

Alıyım başımı gideyim İstanbula demiştim ama:) olmadı...
İzin alayım evde oturayım resim yapayım istedim ama Başkan izin vermedi. :( Aslında o da haklı tabi gündem dışı izin olacaktı ama... ama işte..:))

Yağmur yağış, hastalık sağlık durumları dışında genel olarak pek keyfim yerinde:))
Bu aralar hayatım ekşın dolu:))
Hafta sonları zaten dolu proğramlarıma hafta içlerini de ekledim.
Her boş vaktimde veya her fırsatta arkadaşlarımla buluşur oldum. :))
Bunda sanırım Nazanın büyümüş olmasının da payı var.
Çoğu zaman gittiğim yerlere onu da sürüklüyorum sonra da acaba kötü annemiyim ben triplerine giriyorum ama ne alaka yani. Nazan da memnun halinden:))

Bu arada kızım da ayrı bir hikaye:)
Geçenlerde anne havamla!!! Nazan ellerini yıka dedim. Uyuşuk uyuşuk kalktı ellerini kolonyaladı oturdu.
Şimdi öyle yapınca yıkamış mı oluyorsun nazan dedim. Yine uyuşuk uyuşuk "benim dünyama hoşgeldin anne" !!! dedi ve olayı bitirdi :))
Ben öyle bön bön baktım çocuğa:)))

Ekim ayında en çok kullandığım kelime "BOŞVER" oldu. :)) Kasım ayında en çok kullanacağım kelime "NEYSE" olacak gibi:))

Sardunyamı özledim birde. Sırf senin için bir gün izin alacağım sardunyam:)


Dipnot: Karşı odamın mesai arkadaşı, yalnız duvarlarımın sohbet kuşu, yazılarımın sıkı takipçisi Gülistan Hanımım:) Seni mutlu görmek çok güzel. :))

24 Ekim 2007

Başlıksız...

Bugün mutsuz kalktım.

Yerime gideyim, acıklı şarkılardan müzik listesi hazırlayım, öyle melankolik melankolik oturayım istedim.

İşyerimde, pazartesi günü Polonya heyetini, salı günü İsveç heyetini ağarladık. Siyahlarımı giydim. Siyah kurdelami taktım.

Anlamazlar ya yine de bişeyler yapmak lazım düşüncesindeyim.

Fakat bu saat oldu hala melankolik olamadım.

Vaktim yok ya!!

Bi boş vakit var gibi oluyor sanki, hah diyorum. Hemen omuzları düşürüp sabit bakışlarımı takınıyorum ama hop birisi geliyor. Hadi bakalım Nimet diyorum içimden "Nimet" olacaksın asma suratını. Melankolik olmak senin neyine.

Yarın terörle ilgili bir seminere katılacağım. Muhtemelen yine bünyem tokat yiyecek. Al sana melankolik olmak için bir sebep daha.

Cuma günümden ümitliyim ama:)

Geçecek geçecek.....

Nimet

20 Ekim 2007

Dipnot... :))

Bir fotoğraf insanın sonbahar bunalımını alır götürür mü? :))))))
Gülüyorum çünkü bugün bana aynen böyle bişey oldu:)
Resmen bir fotoğraf bütün bunalımımı aldı götürdü.
Hala gülüyorum. :)
Yok öyle benim fotom yada tanıdığım birinin fotosu değil.
Yeni tanıdığım ve hayatımda ikinci kez gördüğüm birinin ergenlik fotoğrafıydı güldüğümüz:))))
Çok komikti:)))) İlahi Hicran:)) Uzunnnn zamandır ilk defa bu kadar içten güldüm ben.
Hani ergenlik dönemlerimizin sünepe hali olurya:))
Hani kaşlar kalındır.
Hani ergenlik kiloları vardır. :))
Hani bazen de felek vurdu beni duruşumuz olur. :)))
Ne bileyim ben ANKAN dostum ayşegülle krize girdik resmen foto yu görünce:)) Tepine tepine güldük. :)))
İhtiyacımız mı vardı ne bilemedim doğrusu.

Tabi birde Cuma günü okulu asmak kadar heyecan verici olan ve ayda yılda bir kere rastgelen işten kaytarma günümde Sardunyamın bana gelmesi de çok hoş oldu.
Evcilik oynamayı seviyorum ben ya. :))

Tamam sonbahar bunalımı bitti. Bünye artık kışa hazır.

Neyse ki kıştan sonra bahar var.

NİMETİM

16 Ekim 2007

SONBAHAR...

Sonbahardan biliyorum.

Öyle uzun uzun yürüme ihtiyacım ondan.

Yalnız yalnız sokaklara çıkıp, Asya'nın "yaprak döken benim sonbahar gelmeden" şarkısını bağıra çağıra söyleme isteğimde ondan.

Dostlarımla buluşup içme isteğimde ondan.

Yetersizmişim gibi hissetmem de ondan.

Öyle yağmurunu dökememiş bulut gibi dolaşmam da ondan.

Yok mutsuz değilim. Sonbahardan biliyorum. :)

Bayramda Kızılcahamamdaydım.
Yürüdüm yağmur çiselemiş ormanlara doğru.
Olmadı araba kullandım Asya'nın şarkısını dinleyip bağıra çağıra eşlik ederek.
Daha olmadı pek az insanın bildiği ormanın en yüksek noktasına çıkıp şehrin yukardan görünüşünü seyrettim.

Sonra, yok yok bana yakışmaz biliyorum kesin sohbahardan deyip oyun havası açıp arabadan inip oynadım:))) bir iki araba geçti garip garip baktılar ama aldırmadım:))) Dağın başındayım netice itibariyle canım ne isterse onu yaparım:))

Can Çiftliğinde ufak bir proje vardı ama ben dahil olamadım:)) Ziyaret akınına uğrayan Büyükbaba evinde anneme yardım etme görevim vardı.

Anneannem sordu;
Yavrum babanlar nereye gitti?
-Çekime gittiler anneanne.
-Ne çekimi?
-Klip çekeceklermiş...:)))






Resim Anneannemlerin arka balkonu.

Annemin efkarla sigarasını tüttürdüğü, senden başka hiç kimsenin olmadığı hissini veren ormana sıfır güzel balkon.

Geçen bayram annemi ayıların kovaladığı sevimli ormanımız orası işte :))
Bizi çok sevmişler şehre inmeye karar vermişler. Babam öyle söyledi. :)))

Nimetim














03 Ekim 2007

Olmaz ki Böyle de Yapılmaz ki!!!






Yani ayşegül ağustosda çekilen resim ekimde yollanır mı?


Bağ bahçe pikniğini nasıl canım çekti şimdi bir bilsen:))


Dalından koparılmış elmaları yemeyi:))


Ayaküstü ne güzelde menü hazırlamışız:)


Yalnız en güzeli de soğan dolması olmuştu. :))
Mutluyum belli. :))

Yaz bitmeden ben yine böyle bişey yapmak istiyorum:( mız.. mız... mız....

Neyse ki bayramda K.hamam'a gidiyoruz:) Anneannemlerin misafir trafiğinden fırsat bulabilirsek Can Çiftliğine giderim bende:))

Yeni saçlarımı merak etmiştiniz ya:)) istek üzerine onun resmini de ekleyim bari:))

Masada birde tuvalet kağıdı var ama:)) çayla iyi gidiyor:))))


Nimetim

02 Ekim 2007

İMAJ

Sonunda kestirdim saçları.
Olmadı birde üstüne alışveriş yaptım.

Pazar günü bir partiye davetliydim.
Pazartesi günü mail trafiğinden anladım ki saçlar beğenilmiş:)

Ama bugün komik bişey yapmışım. Saat 10,30 itibariyle farkettim ki elbisemi ters giymişim!!! Allahtan kendim farkettim:)
Bu sabah, evden çıkmadan önce biraz vaktim kaldı ne güzel diyerek sabah kahvemi içmiştim.  Niye vakit kaldığı anlaşıldı. Sarsak nimet yapmış yine bi sarsaklık.

Bir keresinde de Nazana yırtık çorap giydirmiştim. Kendisini etüd e bırakırken farkettim. Nazan çorabın yırtıkmış!!! diye kahretmiştim kendimi. Nazan da gayet sakin "ben giydirirken farkettim anne" demişti. E peki neden söylemedin nazan dedim.
"çünkü benim için farketmiyor anne, ben onu diktiririm merak etme sen" demişti. :)
Ne deyim Allah dağına göre kar veriyor. :))

nimet

20 Eylül 2007

DÜŞEŞ

Tavlada düşeş yakalamış gibi hissediyorum kendimi.:)
Mutluyum..

Artık anormal hayatımı terkedip normal hayatıma döndüm. :) Yani evden işe, işten eve durumları. Fakat nazan bile o kadar alışmıştı ki bu duruma, sabah gözünü açar açmaz "anne bugünkü proğramımız ne?" diye soruyordu:)

Tablomu bitirdim. Çerçeveye girsin çehresi düzelsin ondan sonra paylaşacağım sizinle. Yeni tablomun ne olacağını tasarladım kafamda, içim kıpır kıpır yine.

Oruç tutmaya hiç başlamadım. Her sene ilk beş gün tutup, altıncı gün krize giriyordum. İlk beş güne ayıp oldu şimdi:) ama telafi edeceğim.
Fakat buna rağmen hala davullarla uyanıp ışığımı yakıyorum. :) Emeğe saygı duymak lazım:))
Şaka bi yana hakkaten davullarla uyanıp bir daha uyuyamıyorum. Gece gece çay demleyip oturuyorum. !! Hal böyle olunca, bu durumu lehime çevirmeyi düşünüyorum. Mesela oruç tutamama parasından indirim yaparlarmı ki. :) Ama ben geceleri kalkmıştım abi!!!! :))

Nazanın dersleri başladı. El yazısı öğreniyor. Zorlu bir süreç gibi görünüyor. Ama başaracağız.

Dün ilk defa alaturka tuvalete çişini yapmış. :))) Gülmeyin. Bu benim yavrum için çok önemli. Sakızdan balon yapmayı öğrendiğinde "anne ben bir dahiyimmmm" diye bağırmıştı. !
Bu seferki başarısını da şöyle ifade etti: "anne ben okulda çişimi yapabildim, kendimi çok büyümüş hissettim. Nasıl yaptım bak göstereyim mi:))"
Hop, yavrum dur bi eve gidelim orada gösterirsin. :)))


Nimetim

15 Eylül 2007

Takvimlerden Haberin Yok mu... Geçiyor Yıllar.....

En güzel Gülay söylüyor bu şarkıyı.

Akşam otururken dinleyesim geldi. Dinlerken uzun yolda olasım geldi.

Gecenin sessiz karanlığında uyuyan şehirlerin arasından geçerken yüksek volüm dinleseydim keşke dedim. İçim hüzünlendi sanki.


Neyse diyerek kulaklıklarımı takıp açtım sesini yinede şarkının:)


Baktım hafiften duygusallaştım bişeyler yapmam gerek diyerek çizdiğim ama henüz boyamaya başlamadığım yeni projeme başladım.


Gece 2 oldu ortaya çok güzel bir tablo çıktı. Henüz taslak olmasına rağmen bakıp bakıp "vay be" diyorum. Hakkaten vay be!!


Koskoca tabloyu nerdeyse bitirdim ama yine de içimin hüznü geçmedi. Şarkıdan olsa gerek artık kapatsam iyi olur ama hala dinliyorum:))



Kimimiz yorgun,

kimimiz vurgun,

kimi isyankar

Acı gerçek bu,

ömrümüz bir su,

geçiyor yıllar .....



nimet



12 Eylül 2007

ŞİMDİ OKULLU OLDUK....

Nazanım birinci sınıfa başladı. :)
Bunu pek bi gururlu yazdım ama çok da gurur duyulacak bir veli olamadim:)

Su altında sürü halinde dolaşan balıklar gibi bütün veliler alış veriş telaşındayken bizde sürüye katıldık ve aynı telaşı yaşadık.

Herşeyimiz tamam mı? saçlar.. ayakkabılar... forma.... evet evet tamamız diyerek okulun ilk günü anne-kız giyindik süslendik hevesle gittik okula.

Ama ders bitmişti. !! :)) Kimse yoktu okulda. Öylece "hadi ya" şaşkınlığında kapıda kaldık. :)

Okulun ıssız bahçesinde bir veliyi yakaladım:)) bir hafta dersler sabah olacakmış. Kapıya yazı asmışlar ya işte....
Asmışlar tamam nolmuş yani. Bakmadıksa benim suçum ne?

On adımda iyi veli olma dersi bir: Okulun ana giriş kapısındaki her asılan yazı en az bir kez okunacak!!

Biz yine de nazanla sınıfına girdik. Hiç bozmadık moralimizi. Nazan "neyse anne yarın geliriz dedi. :)))) Akşam tebrik için arayan aile fertlerine "evet gittim ama dersi kaçırdım, yarın yakalayacağız" dedi. :)))))))))

Herneyse yakaladığım bilmiş veli teyzeden o gün ne yaptıklarını sordum. Aynı sınıf değillerdi ama bana yeterli bilgiyi verdi gibi geldi. Yarın Anıtkabir ziyareti varmış, kıyafetler serbestmiş ve beslenme gelecekmiş. Hmmm... tamam. İyi dinledim. Dersimi öğrendim.

Ertesi gün nazanla hazırlandık yine. Kızıma en serbest kıyafetlerinden birini giydirdim. Beslenmesini hazırladım. Okuluna gittik. Vaktinde gittik fakat sınıfına girdiğimizde gördük ki bütün çocuklar formalarıyla oturuyor. :) Sadece benim kızım allı güllü en serbest kıyafetiyle kaldı aralarında:))) Üstelik beslenme de getirmemişlerdi çocuklar.

On adımda iyi veli olma dersi iki: Her sınıf aynı muameleyi görmüyor. Öğretmenler farklı unutma. Formatı öğretmen kendisi belirliyor.

Bugün eksiksiz gitmek ümidiyle yola çıktık:) Görünürde hiçbir eksiğimiz yoktu:))) 3. gün tutturdum. :)

Yalnız bu alışma aşaması nazanı pek mutlu etmedi. Beklediğini bulamadı.
Vay be nazan artık okula başladın diye bi heyecanla yanaştım dün kendisine, gayet sakin "o kadar da büyütülecek bişey yok anne anaokulunun aynısı" dedi.

Bazı veliler hakkaten çocuğunun başında bekliyor. Tenefüste nasıl olacak acaba diye bakacaklarmış. !
Ben de mi beklesem acaba diye düşündüm ama o kadar da değil artık dedim sonra. Çok korumacı olmamak lazım. Hep ben olamam yanında. Olsamda bişey farketmiyor ya neyse:))))))))) Çocuğu 3. gün ancak şekle sokabildik:))))))))

Bu arada mail grubuma madara oldum yine:)) tabi bazı arkadaşlarım "ilahi çok güldürdün bizi" diyerek kibar kibar tebrik etselerde:)))

Bazı annelerde beni güldürdü:))) Özellikle Esinimin maili:) ;
"nimetcim,acele etme, önünde 11 sene kadar var,universite hariç tabi,nasılsa bigün tutturursun,yorma arkadasım:)))" demiş kendisi:)) Bugün de "nazanı almayı unutma" diye mail atmış:)))
Tecrübeli anneler özellikle sardunyam da faydalı bilgiler göndermiş bana. Tabi Esinin dediği gibi daha 11 sene var önümde acelem yok:))

Tamam tamam bu haftayı vukuatsız tamamlayacağım söz veriyorum:)) Bazen edize hak veriyorum. Zira kendisi sıkça "Allahım niye benim normal bir karım yok" diyor. :))))))



NİMET





18 Ağustos 2007

TATİL NOTLARI...

Geziyorum.....
Geziyorum.....
Geziyorum....
:))

ANKAN dostlarımla evcilik oynuyoruz. Hop parktayız, hop evlerdeyiz, olmadı apartmanlarının bahçesindeyiz.

Bu öyle bişeyki sanki özgürlüğü üç beş güne sığdırılmış kürek mahkumu gibi hissediyorum kendimi. Ve hatta hadi bakalım al sana üç beş gün bu günlerde ne yapacaksan yap denilmiş gibi:)

Güne erken başlayıp, geç bitiriyorum.

Bol bol kitap okuyorum, film seyrediyorum.

Yeni projeme başladım. Nü çalışıyorum..

Yarın birbirine dadanan iki dostumun nikahına gideceğim. :))) Sevgili Tuba ve Özhan namı diğer İrane ve Compe yakıştınız birbirinize.
ve davetiyelerindeki güzel şiirlerinden alınma bir paragraf ile noktalıyorum yazımı. :)

Absürt bir öykünün gülünç bir satırında hislenmiş,
Basit bi problemin , aşina bi denkleminde yanılmış,
Aşınmış bir yalnızlığın sabırsız bir anında keyiflenmiş,
Alık bir çocuğun vakitsiz bir ağıdına aldanmış,
Hesapsız bir sevdanın şefkatli kollarına düşmüş gibi...
Durup dururken DADANDIK ve EVLENMEYE karar verdik!
Nikahımıza gelirseniz durup dururken sevindirirsiniz bizi.

......

nimetim


09 Ağustos 2007

Su...

Ben küçükken mahallelere tankerlerle su dağıtıldığı zamanı hiç unutmadım. Bidonlarla gelen kadınların su kavgalarını da hiç unutmadım.
Hani olur ya iyi veya kötü geçmişten belli bir kare takılır kalır beyninizin bir yerinde öyle bişey işte.

Hiç istemezdim ama kızım da susuzluğa şahit oldu. !!
Kuğulu parkın ortasındaki çeşmenin önünde uzunnnn bir kuyruk vardı bugün. Bidonlarla bekleyen kelli felli adamlar vardı. Yine o kelli felli adamlar su için kavga ettiler. Senin bidonun büyük, benimkisi küçük...niye büyük bidon getirdin.... niye küçük getiriyorsun kardeşim o zaman sende büyük getirseydin.... vs. vs. vs.
umarım nazanın zihninden silinip gider. Umarım benim lüzumsuz beynim gibi lüzumsuz ayrıntıları hatırlamaz.

Rezalet!

Bunun dışında keyifli keyifli adli tatilimi yaşıyorum. Tembellik yapmak da bir ihtiyaç vallahi. :)
Ama eve iş getirdim. Biraz çalışmam da gerek. Henüz başlamadım, belki de işyerine arada giderim, belki de orada çalışırım bilemiyorum. Buna rağmen sabah bir saat fazla uyumak, gece istediğin saatte yatabilirim özgürlüğü yaşamak güzel.. hemde çok güzel.....

nimet

24 Temmuz 2007

Şanslıyım:))

Şanslıyım çünkü kuşun biri tepemde hacetini giderdi:))
İğrenç!!!
Ama yine de o iğrenç halimle ilk durağım sayısal loto bayii oldu:)))
Çıktı mı peki?
Yok!!!
Niye çıksın ki:))) şanslı olsam tepeme kuş işermiydi:))))
Bana göre benim önümde yürüyen alımlı kadının tepesine işemeliydi o kuş. :))

Herneyse...:))

Bugün Ankara'da su kesintileri başlıyor.
Çok telaşlı değilim ama çocukluğumda yaşadığımız uzunnn su kesintileri zamanlarında, tankerlerle mahallelere su dağıttıkları dönemler gibi olurmuyuz acaba endişesini taşımıyor da değilim tabi!
Hakkaten ya şimdi düşününce eskiden amma da yokluk varmış!.
Su kuyruğu, kıyma kuyruğu, ekmek kuyruğu, sanayağı kuyruğu.....:)))
ama enflasyon yoktu o ayrı:)) dış borçlarımız da yoktu o da apayrı:) !!
Yalnız benim kuyruk beklemeyi tercih edeceğim gerçeği de hepsinden ayrı!

Su bidonu karaborsasından iki tane bidon aldık.
Kendileri beyaz, çeşmeleri kırmızı, çok şirinler:))))
Fazladan bir çorabı bile kaldıramayacak darlıktaki evimize su bidonları gibi bir yük yüklemek çok işimize gelmese de tankerli dönemler gelebilir korkusuyla almak ihtiyacı duyduk.

Fakat hemen seçimden sonra da kesintiye başlamaları da ilginç tabi. Anlamadık sanmayın yani:)))


nimet

16 Temmuz 2007

Seçim...Meçim... Durumları:))

İl il sandık sayımını Tv de seyretmeyi çok severim.

Keyifli keyifli mısır patlatıp, çay demleyip oturuyoruz tv karşısına:)

Ama oy verme işlemini sevmiyorum. Okula git... sandık başında sıranı bekle. Mühürü doğru bastım mı stresi yaşa. Çok uzun iş. Tabi birde parmağına o iğrenç siyah şeyden damlatılsın!!!!! Komik.

Ben oyumu SMS yoluyla vermek istiyorum:))) Mesela oyunu SMS ile vermek isteyenler şuraya şu güne kadar müracat etsin deseler. Hemen müracat ederim. Kime oy vermişim deşifre olayım hiç önemli değil. Neticede memleketi soymuyorum. En fazla soyanlara zemin hazırlıyorum yada yardım ve yataklık ediyorum:))) ve cezası da genelde vicdan rahatsızlığından ibaret oluyor o kadar yani:)

Ama seçim eğlenceli. Politikacıların kendini yırtmalarından garip bir zevk alıyorum. Böyle kindar bir zevk de diyebilirim.

Fakat çok güzel Ti'ye alınacak bir konu aynı zamanda:) Mesela çok güldüğüm seçim sloganlarından bazıları;
-Şehrazat 1 YTL olacak:))))))))))
-Hamileliği 3 aya indireceğiz:))))))
-Hülya benim olacak!!! (İbrahim Tatlıses'den) :)))))

Nazan henüz asılan bayraklara bir anlam veremedi. Bayraklardan kime oy verileceğini seçeceğimizi sanıyor ve kendisi Türk Bayrağına oyunu verecekmiş. :))
Yani bu ne demek? asılan bayraklarla sadece çocukların fikirleri çelinebilir:) Gerisi hikaye. Bütçeye zarar.

Birde bangır bangır geçen müzikli araçlar!!!!

Aaaa benim hit parçam filan partininki oldu, oyumu ona vereceğim diyen varmıdır acaba?
Yada bir grup kararsız vatandaşımız kimin arabası daha çok geçti çetenesi tutup, dur ben bu partiye oyumu vereyim düşüncesinde olabilir mi?

Bakalım sonuç ne olacak. Herne olursa olsun memleket için hayırlısı olsun yeter.

nimet

12 Temmuz 2007

DÖNDÜM ASLINDA:))

Tatil miskinliği hala üzerimden kalkmış değil maalesef.

Şu yukarıda görmüş olduğunuz sezlongların hepsi bizimdi. Gerçekten hepsi bizimdi. Yaşasın kamp kültürü.
Esasen bugün benim için önemli bir gün.
7 yıl önce bugün sıcaklar dolayısıyla devlet dairelerine iki gün tatil yapılmıştı.
Nerdeyse 50 derece sıcaklık vardı.
Ve o gün ben Nazanımı dünyaya getirmiştim:)

Hastanede incin top oynuyordu çünkü personel sıcaklar bastı tatilindeydi.

Doğum katı tadilatta olduğu için tek kişilik oda onkoloji katında vardı ve Onkoloji katındaki odamın yanında, 20 yaşında hayatının son ve en ızdıraplı gününü yaşayan bir kız vardı:(

Son zamanlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Özellikle 20 yaşımdan sonra yokuş aşağı koşuyormuşum gibi herşey çok çabuk gelişiyor, yaşanıyor, tükeniyor..
Ama Nazan doğdu üstünden  7 yıl geçti hala "vay be ben anneyim" diyebiliyorum.

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

bugün kızımın doğum günü..
ben tatilden döndüm..
iki kilo aldım..

nimet

06 Haziran 2007

TATİLİM GELDİ:)))

Dostum Crescent ile geçen yıl gittiğimiz tatilin tadı damağımızda kalınca bu yıl da ısrarla birlikte tatil planları yaptık.

Son iki hafta tatil organizasyon trafiğimiz mail kutularımızda acayip ekşın yarattı. :)

Önce Edizimin Ankara dışı görevi olacağı için onsuz plan yaptık. Rezervasyonlar yapıldı. Tamam oldu böyle derken Edizin görevi iptal edildi. Yeniden ayar yapıldı.....

İşte şimdi detaylara girelim plan proğram yapalım nereler gezilecek neler yapılacak derken, Crescent'in eşinin bizimle gelemeyeceği anlaşıldı..... yine yeniden ayar yapıldı. Bir kişi eksiltildi.

Tamam oldu diyemiyoruz hala ama haftaya tatile çıkıyoruz. Komik bir durum ama henüz hiçbirşey belli değil:))

Netice itibariyle tatile çıkıyoruz:) Şöyle bir 10-15 gün ortadan ortadan kaybolacağız.

nimet

28 Mayıs 2007

GÜNCE



Orta okulun yaz tatilindeydim. Günce doğdu. Teyzem 40 günlük bebeği bana bırakıp işe başlamak zorunda kaldı.

Zayıf, küçücük bir bebekti. Güneşte açar zeytinyağı ile yağlardım kendisini. Zaten yıkama yağlama olayından başka da bişey hatırlamıyorum. :)

Yıllar sonra anne olduğum zaman hep Günce'yi düşündüm. O zamanlar yeterli derecede bakabilmişmiydim kendisine? Ne yedirmiştim? Teyzem çocuğunu bir çocuğa bırakıp gitmekle kimbilir ne ızdıraplar çekmişti? Aklıma geldikçe resmen ızdırap çekiyorum:)

Geçen hafta Günce Edebiyat Öğretmenliğinden mezun oldu. :) Çok gururlandım. Kendi evladım kadar sevindim. Adı gibi kendi de güzel kuzenim:)

Bi de şu var tabi....yaşlanıyorum:)))))

nimet

15 Mayıs 2007

MOLA..

Öğle tatilimi gerçekleştiriyorum. Elimde kahvem. Kulağımda yumuşak ezgilerim, yüzümde tebessümüm. Kısaca pek mutluyum şu anda. :)

Eski Başkanım aradı az önce. Tebessümüm kahkahaya dönüştü. Mavi, zeki, gülen bakışlarını özledim. Hemen not alındı "eski Başkanına ziyarete gidilecek" :)

Ondan sonra.....
yazı yazmaya öğlen başladım ama ikindi oldu hala yazmaya çalışıyorum. Ordan burdan devam edeyim.
Bu yıl ilk defa dostum crescent ve iki yavrusu ile birlikte Hıdırellez kutlaması yaptık.
Küçük elleriyle hayallerini çizdiler kağıtlara...
Nazan peri olmak istedi. Ee o kadar perili diziden sonra olması muhtemel isteklerden biriydi tabi. Bunun yanında araba, bebek ve ev de istediler tabi.
Küresel ısınmaya biraz ayıp oldu ama A4 kağıt yakarak ateş elde ettik. :) Çocuklar ateşin üzerinden de atladılar.
Bu çocuklar için ilk ve belki de son hıdırellez kutlaması olacağı için anı yaratalım istedik kendilerine.
Ondan sonra.....
Bu pazar günü anneler günü münasebetiyle K.Hamam'daydık. Annemi ve anneannemi ziyaret ettim. Ama önce mezarlığa uğradık.
Fakat mezarlıktan sonraki ruh hali insana devamlı arabesk müzik dinleme ihtiyacı hissettiriyor.
Esas haber Annemi ayı kovalamış. :) öyle mecazi anlamda değil harbi harbi ayı kovalamış.
Efenim olay nasıl gelişmiş anlatayım;
Nazan yaklaşık bir aydır devamlı öksürüyor. Annem de nazanın öksürüğüne iyi gelir ümidiyle çam ağaçlarında yetişen benim de bildiğim ama ismini bilmediğim bişeyden toplamaya gitmiş.
Öyle ormanın derinliklerine de gitmemiş ama bulunduğu yerde, arkasında bir takım homurtular duymuş. Döndüğünde iki tane ayı yavrusuyla karşılaşmış. Tabi olay mahallini hizla terketmiş. :)İyi ki anneleri orada değildi diyoruz biz.
Fakat çok güldük. :)Anneme "bunu yazacağım" dedim. "yazarsan gebertirim seni" dedi.
Diğer taraftan, Babam "annenin arkadaşları" diyerek olaya farklı bir bakış açısı getirdi. :)
Haftaya yine K.Hamam'a gideceğiz. Sardunyam için o çam ağaçlarındaki şeyden numune getireceğim. Eğer dönmezsem bilin ki ayılarca katledildim.
Ondan sonra.....
aynı gün eve geldik Fenerbahçe galibiyetini ilan etti. Formalarımızı giyip, bayraklarımızı alıp hemen Tunalıya çıktık. Tabi yol üzerinde bulunun bütün Galatasaraylı eşin dostun evinin önünde bağırdık o da ayrı :)

Gayet Nimet
 

12 Mayıs 2007

EROVİZYON:)


Yarışmayı seyrediyorum şu anda. Son yarışmacı da çıktı. Neticesi ne olacak merakıyla bekliyorum bakalım.

Puanlamaya geçilmeden önce bugün ne yaptığımdan bahsedeyim bari boş boş durmayalım.  
ANKAN dostlarım beni ziyarete geldi.
Pek bi memnun oldum.  
Meşhur elmalı pastamı seve seve yeniden yaptım kendilerine.
Onlarda beni kırmayıp seve seve yediler yine.
 Arada pasta börek de yapıyoruz yani !
Şu saat itibariyle Anneler Gününe resmen girmiş bulunuyoruz. Anne günüm kutlu olsun. Yavrumu bana veren Allaha şükranlarımı sunuyorum buradan.
Bu arada puanlama bitti. Uzunnnn reklam arası da bitti. Birazdan sonuçlar alınmaya başlanacak. Heyecanlandım. Eski alışkanlık kurtulamadık şu erovizyon stresinden :)
Canlı yayını burada kesiyorum:) yarın (aslında bugün) proğramım yoğun. Yolum uzun.....
nimet

04 Mayıs 2007

Huzur

 Hayatımda  önemli bazı noktalar var. Onlardan birisi de Yargı Mensupları Resim Sergisine katılmak.
Olmam gereken şekil buydu diyorum kendime. Arkadaşlarımında dediği gibi gözlerimin taaa içi gülüyordu. :)

ANKAN dostlarım yanımdaydı yine. Bir şiir eşliğinde yukarıdaki rengarenk çiçekleri göndermişlerdi.

Seni sence çoşkuyla
Seni sence sevgiyle
Seni sence dostlukla
Seni sence rengarenk
SELAMLIYORUZ

Danıştay saldırısından sonra güvenlik önlemleri hat safhada olduğu için fotoğraf çekmek de yasaktı. Daha doğrusu salona fotoğraf makinesi ile girmek yasaktı. O sebeple sardunyam fotoğraf çekemedi.

nimet

24 Nisan 2007

Anneyim ben Anne...:)



İlkler bir başka oluyor. Çocukların her biri ne de tatlı olmuşlardı.

Nazan, yunanca bir şarkı eşliğinde dans gösterisi sundu:)

Daha önce kreşte gösterilerimiz olmuştu ama okullu olması diğer öğrencilerin arasına karışması onu uzaktan seyretmek beni çok duygulandırdı. Gözlerim doldu.

"Vay be" dedim sonra. :) Anneyim ben anne.

Fakat Ediz de yanımda "Babayım ben Babaaa.." edasıyla duruyordu:)

Gururla baktık kendisine. Eserimizi seyrettik:)

Nimet

16 Nisan 2007

Burası Nasıl?



Son tablom.

Cumartesi günü pek keyifli resim yapıyordum ama çocukların kaza haberinden sonra yapma isteğim gitti bir anda.

Aslında evin önüne bir masa atayım. Masanın etrafında otursunlar falan diyordum ama dedim ya yapma isteğim gitti. Bu resim de bu kadar olsun. Yaşlı amcam bahçesiyle uğraşıyor. Bahar gelmiş evinin önüne. Çoluk çocuk da yok etrafında. Zaten böyle bir eve de ancak onun yaşında sahip olabiliriz herhalde:))

Hayalim böyle bir ev işte. Olur inşallah bir gün o da olur:)

nimet

13 Nisan 2007

Paylaşılan Tatlar:)

ANKAN dostum, paylaşılan tatlar'ım sobelemiş beni:)
Cevap veriyorum efenim:) Merak edenler buyursun:)

Soru 1: Daha önce yaşadığım 3 şehir

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım
Hep Ankaradaydım yani:) Köklerimde Ankara'lı. Bende Ankara'da doğdum, büyüdüm, yaşıyorum.
Başka bir şehirde yaşamayı istedim. Özellikle ege de deniz kenarında küçük bir kasabada, küçük yer insanı olmak istedim yani.
Hatta Edizle yer beğendik. Buraya tayin istersek nereye gelirim araştırması yapacak kadar işi ilerletmiştik... ama...ama...ama....

Soru 2: Tatil için gittiğiniz gördüğünüz ve önermek istediğiniz üç yer:

Hmm... Birinci sırada kesinlikle Karadeniz var. Ayder yaylası. Mutlaka gidilmeli. Mutlaka görülmeli.

İkinci sırada çocukluğumun gençliğimin tatillerinin yeri Kuşadası var elbette:) denizi süper. Fakat son yıllarda çok hırsızlık varmış. Orası da dejenere olmuş yani.

Üçüncü bir isim vermekte zorlanıyorum. Düşündüm uzun süre çünkü özel bir yer yok. Hep tatil yöreleri. Kemer gibi, Aksu gibi. Henüz üçüncü sırada yer alacak özel bir yer göremedim daha. Bu sıraya Doğu'yu koymak istiyorum. Mesela Urfa'ya, Antep'e ve Diyarbakır'a gitmek istiyorum.

Soru 3:Yaşamak istediğim üç şehir:

Şehir yok. Ege'de küçük bir kasabada yaşamak istiyorum ben.

Soru 4: Şu anki mesleğim

Eeeee.. bu soruyu yuvarlayacağım:) kısaca hukukçu diyorum.

Soru 5:Dünyaya yeniden gelseniz hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Kazık bir soru bu ya. Sanırım ben ilk mesleğime devam etmek isterdim. Yani Ruh Hastalarının eğitmeni olurdum yine. Çünkü korkunç manevi haz veren, kendimi farklı hissettiren bir meslekti. Biraz akla zarar veriyordu ve zamanla benimde aklımı yitirmem söz konusu olabilir di ama:) ki yitirmediğim de şüphe götürür o da ayrı :) yine de ilk mesleğime devam etmek isterdim.

Soru 6:Kesinlikle yapamazdım dediğiniz meslek

Doktorluk

Soru 7:Yaşam felsefenizi oluşturan sözlerden biri:

Tek sözüm var zaten o da: salla gitsin....:))))

Soru 8:Bir kitaptan alınma sevdiğiniz bir bölüm, paragraf ya da cümle:

Ah paylaşılan tatlarım benim:) çok var benim sağda solda not aldığım kitap bölümleri ama bilgisayarda değil ve dipsiz kuyu evimin kimbilir neresinde:)) ama kitabını lise 2. sınıfta okuduğum, Sevgi Soysal'ın kitabından alınma bir paragraf en çok sevdiğim diyebilirim.

Soru 9: Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası:

Bir parça değil. En ve de en sevdiğim şiir var sadece. Haftada bir kez mutlaka tekrarladığım. Özellikle düşünerek yürüyüş yapma ihtiyacı duyduğum zamanlarda yüksek sesle okuduğum tek şiir. Orhan Veli'nin Misafir'i.

Dün fena sıkıldım akşama kadar
İki paket cigara bana mısın demedi
Yazı yazacak oldum, sarmadı
Keman çaldım ömrümde ilk defa
Dolaştım Tavla oynayanları seyrettim
Bir şarkıyı başka makamla söyledim
Sinek tuttum bir kibrit kutusu
Allah kahretsin, en sonunda Kalktım buraya geldim


Bitti. :)

Nimet

08 Nisan 2007

Uçuk.

Gecenin sessizliğinde veya gün doğumunun huzurunda evimin dışındaki herhangi bir sese hassasiyetim var.

Bu sabah yan dairemde yapılan bir telefon görüşmesinin sesine uyandım. ! İlginç ama pazar sabahı uykumun en tatlı yerinde uzaklardan gelen "ambulans lazım" sesiyle zınk diye kalktım. Edizi kaldırdım. Pijamalarımızla yarı uyur, yarı uyanık yan kapıyı çaldık. Hayatımın 8 yıllık diliminin şahidi Hatice Teyzemiz yerde yüzükoyun pelte gibi yatıyor.

Bir iki bayram gittik evine, bir kerede kapıda kalmıştım o zaman konuk oldum kendisine. Onun dışında sadece cumartesi sabahları kapıcıdan süt-ekmek alırken günaydınlaştık.

Ama dediğim gibi hayatımın 8 yılına şahitlik yaptı. Bu çok önemli.

Apartmandaki bu ikinci cenazemiz. İlkinde de başrolde yine Ediz vardı. Cenaze sahibinin oğluna haber vermişti; "Anneniz vefat etti gelin" diye. Elinde beş tane simitle gelmişti. "kahvaltı yapmamıştım da sizde alırmısınız" demişti. Annesinin cenazesi yerdeyken. !

Bu sabahta aynı sahneler vardı. Alo 188 arandı. Gelin denildi. "Merhumun babasının adı nedir" diye soruldu. "bilmiyorum kardeşim" denildi. Karşı taraf "babasının adı lazım" dedi. "Yahu öldü ne babası, yok kimsesi" denildi. Karşı taraf "ben anlamam babasının adı, sağlık karnesi, ebesinin örekesi...." lazım dedi bizden tarafca azarlandı binbir nazla "tamam geliyoruz" denildi.

Tabutu yukarıya çıkaramayız "merhumu aşağıya indireceğiz" dediler, sağlam bir çarşafın içinde aşağıya taşıdılar. Yine başrolde Ediz!

Garip ama hem üzülüyorum, hem ağlıyorum, hem Hatice Teyzeyi Tabutuna yerleştirmek için aşağıya indirmeye çabalayan Edizin beli incinecek endişesi duyuyorum. Diğer taraftan Nazanın burnunu sümkürme sesini duyuyorum oh oh deyip seviniyorum.

Herşey olup bitti alışverişe çıktık. Sabah sabah hiçbirşey yaşamamış gibi mutfağımıza perde beğendik. Canımız su böreği çekti aldık yedik.

Ne desem bilmiyorum ki her olaya karşı soğukkanlıyımdır desem de akşam farkettim dudağım uçuklamış.

Son olarak yeni tablomu paylaşayım sizinle. Bir iki rötuşluk işi var daha. Sardunyam bir fikir verdi perdelerden biraz su aksın dedi. Akıtacağım sardunyam. Bugün sular yerinde dursun yarın perdeden aşağıya inecekler:)

nimet

06 Nisan 2007

Yağmur.....

Yanında aşkın varken bir şemsiyenin altında sarmaş dolaş yürüyorsan,
Utangaç bir kız gibi çisil çisil yağarak, çam kokularını burnuna dolduruyorsa,
Tahtadan yapılmış dağ evinin penceresinden kendisini seyre dalmışsan,
Bir bardak çay eşliğinde camdan seyrediyorsan,
Denizin içindeyken yağmaya başlamışsa:)
Bereket getirmişse,
Yaz yağmuru olduysa,

GÜZEL.....

Yukarıdaki şartlar altında yağmuru seviyorum onun dışında sevmiyorum kendisini.
Stres yaratıyor bende. Saçlarım....kurumayan çamaşırlar...yeni silinen camlar.. trafik.... ıslanınca jilet gibi kaygan olan asfaltlar .... çamura batma... oynak kaldırım taşlarına dikkatli bas...

Şehir karanlık olunca insanın gözüne ne kadar çirkin, kirli, beton... görünüyor.

Yeni resmime başladım. Değişik bir çalışma olacak. Bende merak ediyorum vallahi sonunda ne çıkacak diye. Yine paylaşırım sizinle.

Randevularım, nazanla gidilecek tiyatro, sinema, etkinlik tarihleri vs.ayarlamak için bende defter tutmaya başladım artık. Şu gün uygun musun diye sorana bi dakka deyip deftere bakıyorum vallahi:)Yakın gözlüğüde takarsam tam olacak:)

Geçen ay takvimimde bir tarih işaretlemişim yanına da yazmışım "dua edilecek" ! :)

Şimdi şu satırları yazarken şiddetle evimde olma isteği duyuyorum. Neyse ki bugün Cuma.
 Seni seviyorum Cuma.

nimet
her zaman cumartesi

03 Nisan 2007

Yeni yüz!



Eskiyi yeni yapmaya çabalamak çok zor! Düzeltmeye çabaladıkça binaların mimari harikası! ortaya çıkıyor.
Pimapen, balkon kapatma vs. işlerine kalkıştık. Gerçekten zor. Duvarlara çivi çakmaya kalkıyorsun bir kalıp duvar sıvası kalkıyor.Elektrik kabloları eskiyip seni aniden karanlıkta bırakıyor. Mesela bizim evi yapan yerleri mermer yaptırmış! ne akla hizmet yaptırdı bilmiyorum. Hem binaya ağırlık, hem de ev içindeki bakımı mümkün değil.
Sardunyam mutfak balkonunu kapattığın zaman mutfağın buharı camları buhar yapıyor bilesin demişti:) evet sardunya buhar oluyormuş hakkaten:)
Bin parçaya bölünmüş vaziyetteyim yine:) Beynimin içindeki tilkiler fazla mesai yapıyor. Her bir lobunda ayrı düşünceler mevcut. Bu düşünceler kendi aralarında klasörlere ayrılmış vaziyette:)
Bütün bu telaşlarımın arasında kızıma çizgi oynamayı öğretmeye çalıştım. Çok komik oynuyor:) tek ayak üzerinde zıplamayı bi türlü beceremiyor yazık:) Vaziyet buyken ip atlamayı öğretmenin bi alemi yok diyorum ben:)) çocuğun kafasını fazla karıştırmayım bari:)
nimet

26 Mart 2007

Rehavet




rehavet içerisinde olmam gerek ama değilim:)


Son tablom yukarıdaki:) Resim yapmak ne kadar da dinlendiriyor insanı. Bi de vakit bulabilsem bol bol:) Çok severek yaptım yeni tablomu. Bende anısı var bu resmin:) Antalya Kemer Yörük Park'tan görünüm.


Onun dışında iyiyim. Hayat son sürat devam ediyor. Beynimin içi binparçaya bölünmüş vaziyette ama bundan da şikayetçi değilim. Meşkuliyetimin bittiği anda biteceğime inanıyorum. Hemen bugün bir diğer tabloma başlayacağım mesela:) Yargı mensupları resim sergisine yetiştirmeye çalışıyorum tabloları bu arada :) ee nede olsa hakiki Türküm ben herşeyi son dakkaya bırakırım:)


Arada dostlarımla buluşuyorum. Cuma günü ANKAN dostlarımla the pub gecemiz vardı. Sarhoş oldum yine:) Onca kadının gürültüsünü, kahkahasını ve hareketliliğini hoşgören tek mekan tavsiye ederim.


Bu arada Cinnah Caddesi yolumuz açıldı. Pazar günü ilk geçişimizi yaptık. Güzel olmuş fena değil. Yağmur yağınca belli olur mimari harikasının güzelliği ama estetik görünüşü fena değil.


Bol bol yazasım var ama mesleki kariyerimin gereklerini yerine getirmem gerek:) Bkz. aşağıdaki manzara:)


09 Mart 2007

Keşkee...

Bugünlerde bunu dinliyorum devamlı. Yalın'ın Keşke'si. Durdum durdum yeni dinlemeye başladım. Belki bunun üzerine yeni bir cd  çıkartmıştır kendisi:)

Felsefe öğretmenimizin bizimle özleştirdiği bir "öküz" hikayesi vardı;

öküz tren raylarının yanına yatmış, kuyruğu rayların üzerinde kalmış. Tren gelip kuyruğunun üzerinden geçip, kuyruğu koparmış. Fakat öküz yarım saat sonra kalkıp kaçmaya başlamış.

İşte benim ki de o hesap. Hayat boyu geciktiğimi hissettiğim her adımımda o öküz bendim diyorum:)


.......

Yeni tabloma başladım. Heyecanlıyım yine. Akşam olsa da eve gitsem, nazan uyusa da resim yapmaya başlasam heyecanı içerisindeyim.

İşyeri yoğun.  Karşı odama müfettişler konuşlandı. Benim kat istanbul borsası gibi pek bi eğlenceli oldu.

Havaların son durumu beni ziyadesiyle memnun ediyor:)
Tunalı caddesi şenlendi yine. Geçen sene kıştan bahara geçerken Kızılaydaki seyyar satıcılardan biri bana laf atmıştı:  "çiçekler açtı abla.... haydeee... çiçekler açtı..." :)
Şimdilerde Tunalı Caddesinin gençlerini kısa tişörtleriyle gördükçe hep içimden "çiçekler açtı" diyorum:)

İşyerindeki sistem dış dünyamızla ilgili her türlü bağlantıyı yasaklı hale getirdi ama ne hikmetse adalet ağı içerisinde msn benzeri bir haberleşme sistemi kurmuş.
Tepsiyle sundular. E  bizde geleni geri çevirmedik ne haddimize:)
 ilk kurbanlardan Özgeciğim bağlandı.
İki dakika sonra hangi ilden olduğu belli olmayan adalet camiamızdan ilk sapığımızla tanıştık:)

-merhaba nasılsın..
-sen kimsin!
-sicilin benden iki sayı önde, demek ki benimle aynı devresin
-neden konuşmuyorsun
-tamamda sen kimsin beni nasıl ekledin ki
-nimet abla bi gel ya!!!! bu kim.
-yoksa beni beğenmiyormusun

İlahi Adalet. Sen çok yaşa emi güldürdün yine bizi:)

nimet

07 Mart 2007

KADIN



KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim
hayat arkadaşımdır.
Nazım HİKMET

03 Mart 2007

Teknoloji dostu nimet:)

Hala ilk aldığım cep telefonunu kullanıyorum. Arıyorum, aranıyorum, gerekirse mesaj gönderiyorum. Bu kadar:) başka bir beklentim yok kendisinden.
"senin telefonunun özellikleri ne" gibi bir soru gelirse "bilmiyorum çalınca açıyorum" diyorum:)))

Çamaşır makinemin ince detaylarıyla ilgilenmiyorum. Öğrendim birkaç numarasını yeterli geldi:))

Bulaşık makinemin ön yıkamasının sadece ön yıkayıp bıraktığını geçenlerde farkettim. 8 yıldır bunu farketmemiştim. :)) Çünkü hiç ön yıkama yaptıracak kadar bulaşık bekletmedim içinde:)) demek ki öğrenilecek bir gereklilik yaratmamış bende.

Digital fotoğraf makinelerin ilk çıktığı zamanlarda gaza gelip almıştım. Şimdilerde bilgisayar masasının çekmecesinde ömür tüketiyor:)

Kameramızı nazanımızın hamamdaki şirinliğini ölümsüzleştirmek adına bozdum:) hala bozuk kendisi:) meğer buharla birlikte olmamalıymış elektronik aletler!!

Şimdilerde pek çok kişide gördüğüm mp3 çalar minik minik şeyler ilgimi çekiyor mesela ama şarkılara eşlik etmeden, hafif hafif sallanmadan nasıl sessiz ve ifadesiz dinlemeyi beceriyorlar ki:)) Lisedeyken benim radyo gibi kocaman bir wolkmanim vardı:) maltepe pazarından almıştım:) Nasıl bir yüktü o öyle aman yarabbim:)

Telsiz telefonumuzun arayan numaraları gösterme numarası var ama telefonda gerekli ayarı yapmak için bizde bi numara yok:)))

Evde farklı markalarda 3 tane televizyon var ama hiçbirisinde kanal ayarlama veya bulma teşebbüsüm olmadı, ayrıca nasıl aranıyor onu da bilmiyorum ve merak da etmiyorum doğrusu.

Biraz bilgisayarlara ilgim var. O de yaşamımın gerekliliği olduğu için sanırım. Ucunda arkadaşlarım, merakım, işim olduğu için ihmale gelmeyecek konumda. Yine de ıcq adresini arkadaşlarım istedi diye aldım:) msn adresimi de arkadaşlarım istedi diye aldım. abuk sabuk bir sürü adres mevcut elimde:) kullanıyormuyum! yok! :)

Ona keza mutfakta kullanılan elektronik eşyalarla da aramın iyi olduğu pek söylenemez. Hiç kullanılmayan su ısıtıcım, yumurta pişirme makinem, robotum, katı meyve sıkacağım, çay kahve makinem, narenciye sıkacağım var!!

Rahmetli dedem her namazından sonra elektriği bulana dua ederdi:))) merdaneli çamaşır makineleri çıkınca dualarına merdaneli çamaşır makinesini icat edeni de ekledi:)) keşke bütün bu aletlerin hepsini görebilseydi:))

nimet



26 Şubat 2007

YORUMSUZ...

Bu günlerde romantik olmak istiyorum:) etrafımda olup bitenden haberim olmasın yada belki biraz salak olmak, kibarcası iyimser olmak istiyorum:)

Ama etrafım çok ciddi, hayat ciddi, bana bu fırsatı vermiyor hiç.

Bugün sabah işe gelirken ergoterapistlik yaptığım zamanlardaki eski hastalarımdan birine rastladım. Bütün iyimserliğim gitti.
Düşünmeyeli uzun zaman olmuştu.
Başka bir boyuttu! Başka bir hayattı.

Örneğin Sakarya caddesinde; saçı sakalı karışmış, üstü başı pis, sokakta yatar görünümlü, elinde şarap şişesiyle yürüyen insandan herkes kaçardı ama o benim hastamdı. Ben onu severdim. "dün canım çok sıkıldı, kendime jilet attım göstereyim mi" :) diye girerdi içeri:))) canım Veysel'im:) O vaziyetteki Veyseli askere aldılar! kendini trenden attı.

Osman'ım vardı. Kızların peşine takılırdı. Hele ki kızlar korkup arkasına bir kaç kere bakmışsa tamam:) ısrarla takip ederdi. Sebepsiz yere her gün bir dişini çektirirdi:) Yıllar sonra Osmanın abisini gördüm nasıl olduğunu sordum. Kafasını önüne eğdi. İntihar etmiş....

Nihal hanımı çok merak ediyorum. 18 yaşındaki oğlunun "annemi bırakmayın" diye yalvarışını, annesinin "kızıma iğne yapın öldürün, beni dövüyor" yalvarışını....

Yine hastalarımdan Hüseyin bey; "nimet hanım biz hasta olduğumuzu kabul edip buraya gelmişiz, sokakta o kadar çok hasta varki hasta olduğunu bilmeden yaşayan" demişti. Ne doğruydu.

Çarşamba günleri Semanur gelirdi. Erkeklerle kaçma eğilimli, Osman kız kaçırma eğilimli:)))) Ben de ikisini yanyana getirmeme eğilimli:))))))))))

Hakikaten başka bir boyuttu. Normal insanlar normal değilmiş gibi gelirdi bana. Saatlik çalışıp ders ücreti alırdım. Ordan çıktığımda zihnim o kadar yorgun olurdu ki uzun zaman konuşmazdım. Kendimi atölyeye atar habire resim yapardım. Daha 19 yaşındaydım!:)

Şimdiki mesleğim de bana iyimserliğimi yaşatmayacak ciddiyetlikte:) peki bu durumda ben nasıl farkında değilmiş gibi yaşayabilirim:)) Üzgünüm ama farkındayım!

nimet


20 Şubat 2007

SIRADAN NOTLAR 2...

biğirrrr çok sıkıldım
ikiiiiii yerim çok dar
üççççç senden çok var.....

imdat kurtarın beni! :)
Bozuk plak gibi takıldı kaldı bu şarkı zihnimde. Sabah şarkının nakarat kısmını içimden tekrarlayarak uyandım! Ne alaka!!

Birde şu var;
alışmalıığıııııı
alışmalııığııııı
yıkılıp yeniden kalkmayaaaaaaa.....

dönüşümlü olarak zihnime takılmış durumdalar vallahi imdat!!!

şarkıları kötülediğimden değil elbette ama en olmadık yerde içimden sadece bu kısımlarını tekrar eder buluyorum kendimi komik ya:)))

Çok ciddi duruyorum, ciddi ciddi dinliyorum, karşımdaki insan da çok ciddi, ciddi ciddi konuşuyor ama ben içimden habire; biğirrrr çok sıkıldım, ikiiiiiii yerim çok dar...... nakaratını tekrar edip duruyorum.:))

Bu hafta sonu Tunalı'da yürüyüş yaparken yanımdan eli yüzü düzgün, entel tipli yirmili yaşlarının sonlarında iki genç geçiyordu ve bir tanesi yüksek sesle "birrrrr çok sıkıldım.... ikiiii yerim çok dar....." diyerek yürüyordu:))))
takılıyor cidden:)

Bunların dışında iyiyim:)) sıradan hayatım sıradan sıradan devam ediyor işte:)

sevgililer günü toplantıma sevgilim gelemedi:) hediyesini geçen senemin sevgilisine verdim:)
yine çokkk eğlendim. Aşkıyla kuytu bir köşe bulmuş gençler ve özellikle garsonların eğlencesi oluyoruz bu tür yerlerde. Çünkü değişik ebat ve çeşitlilikte bir sürü kadın, hepsi hep bir ağızdan konuşuyor, bi taraftan içiyor, birbirlerine hediye veriyor, resim çekiyor..... devamlı bir hareketlilik. Neden? herşeyi iki saate sığdırmak zorunda:) evde kocası bekler, çocuğunu ya annesine ya da kocasına bırakmıştır.. haliyle aklı evde:) ve çabuk çabuk iyi vakit geçirme derdinde:)

Baharımsı baharımsı havalarda beni mutlu ediyor. Ruh halim kesinlikle havalarla iletişim halinde. Biraz barajlarda su kalmadı, sular ha kesildi ha kesilecek endişesi duysam da havaların iyi gitmesi durumundan mutluyum:)

Ayağımın yandığından bu yana yazlık ayakkabılarla işe gelip gidiyordum, bugün ilk defa çizme giydim:) Biraz acıyor ama önemli değil:) Şayet kış günü yazlık ayakkabı giyen bir kadın görürseniz sakın ola eleştirmeyiniz kendisini:)

nimet

13 Şubat 2007

SIRADAN NOTLAR:)

Ordan burdan, daldan budaktan atlaya zıplaya mevzuların içine dalıyorum efenim:))

2007 yılına gireli iki ay bile olmadı ama kendimi iki kere yaktım!!
İlk yanışım kara güldürü tadında işyerimde gerçekleşti:) Kocaaa bir bardak kaynar suyu cart diye döktüm üzerime. Öyle şapşal şapşal baktım bi etrafıma. İşyerindesin bir kere yandım Allah deyip üzerindekini de sıyırıp atamıyorsun ki hemen. :)))) B...ktan bir durum yani:) Hiç tavsiye etmem:)))
İkincisi;
Yine bir akşam evimde, kaloriferimin yanındaki koltuğumda:) mutlu mesut otururken, kitabım, çayım, çocuğum, eşim yanımda....şu ortamımı hiç bir şeye değişmem, sizi seviyorum, evimi seviyorum havalarında sevgi dolu hislerimle atıp tutarken iki dakka sonra sevdiğim çayım yine çok sevdiğim bedenimle buluştu:))) Derecesini bilmem ya en yüksek derecede yandım!

ANKAN mail grubumda "yanık koza" konulu maillerle dalga konusu oldum bir müddet:)) Dostum goncadan dizi teklifi aldım:) Bu anlamda sevgili sardunyam yeni bir aile sloganı geliştirdi:) " "allahım başımdan aşağı demliği boca edecek kadar huzurluyum" :))))))

Yarın sevgililer günü:) Bir sevgilim var mı bu günü kutlamalımıyım bilmiyorum. Bana göre deliye her gün bayram ya neyse:))) Ama bu sene sevgilim başka:) Geçen sene de başka biriydi. Muhtemelen seneye de başka biri olacak:)))) Bu şu demek; biz ANKAN ailesiyle birlikte kutluyoruz bu günü. Çocuksuz, kocasız, bir kadeh şarap bol bol muhabbet eşliğinde inanılmaz güzel bir sevgi ortamı yaratıyoruz kendimize:)
Onun dışında sevgililer günü ve bunun gibi günlerin sembol olarak kalması düşüncesindeyim. Hediye alma/verme piyasası oluşturulmasının kapitalist düzenin bir oyunu olduğunu düşünüyorum.

Bugün ilk defa kahve falı baktırdım. Kahve falına karşı pek ilgim yok. Yani böyle bir ihtiyaç hissetmedim bu güne kadar:)) ama bugün bi içimden geldi:) kabadayı kabadayı "hadi kapatayım da bak be" dedim! Neyse halim çıksın falim durumları yani:) Çıtır arkadaşım ne söyledi unuttum ama iyi şeyler söyledi:)

Doktor yanığın iz bırakacak dedi biraz mutsuz oldum gibi oldu ama ben yine de şimdi bu satırları yazarken "başımdan aşağı demliği boca edecek kadar huzurluyum" :)))

nimet
yanık koza

05 Şubat 2007

TEMYİZ!!

Çok sevdiğim dostum geçenlerde "HAYATIMI TEMYİZ ETMEK İSTİYORUM!" dedi.
Keşke öyle bir hakkımız olsaydı değil mi:))
Temyiz mercii neresi olurdu acaba:))

--Bakın yüksek mahkeme mensupları bana şurda yanlış yapılmıştı yada Benim hayatımın filan döneminde çok adil davranıldığını düşünmüyorum.... vs. gerekçelerle temyiz talebinde bulunsak mesela!!:)))

Böyle bir hakkım olsaydı bu günlerde hemen temyiz hakkımı kullanır, "ev hanımı olmak istiyorum" derdim:))

Soğuk kış günlerinde sıcak evimde oturup, gelen/geçen, işten dönen, telaşesi olan, sakin olan, üşümüş, kararlı adımlarla yürüyen insan kalabalığını;
kahvemi içerek keyifle seyretmek isterdim.

Bol bol resim yapar, dizi dizi kitaplar okurdum.
İzin hesabı yapmadan rahat rahat ailemi ziyaret ederdim.
"Ben sıkıldım ulan İstanbula gidiyorum bir hafta hadi eyvallah" diyebilme özgürlüğüm olabilirdi mesela:)))
Bütün gün sorunlarla enerjimi tüketip, Edizlerden sonra eve gelerek antrede hem edize, hem nazana laf yetiştirmeye çalışmasaydım da, soframı hazırlayıp eşime kapıyı açıp "hoşgeldin hayatım" diyebilseydim:))

15 Tatil dolayısıyla 5 gün izin aldım.
Sardunya dostumlan evcilik oynadık:) Ben ona gittim o bana geldi. Bir beş gün daha izin alabilseydim dantel bile başlayabilirdim:)))) Yegane dantelim ortaokulun yaz tatilinde başlayıp, 28 yaşında bitirdiğim masa örtümdür:) Onu da kızıma miras bırakmayı düşünüyorum.

Özlemişim mesai saatleri içersinde gamsız gamsız ev gezmesi yapmayı. Fakat bu kaçışlar yazın aynı tadı vermiyor. "Karda kışta evimde oturuyorum, yollarda kapalıdır şimdi, ıyyy insanlar trafikte de kalmışlardır" keyfi yapmak; kızgın kumlardan serin sulara atlamak kadar keyif verici inanın:)

İsterim istemesine de evde kalmaya ne kadar dayanırdım bilmiyorum. Bünye alışkın değil ne de olsa:)) Bu durumda temyiz sonucundan memnun kalmazsak, karar düzeltmeye de gitme şansımız olurmuydu acaba:))))))))

nimet



29 Ocak 2007

Bakkal/çakkal.... ebeler/sobeler:))

Geçen akşam eve dönerken kuruyemişçiye girdim. Niyetim, Nazanım'ın "bana gelirken şeker al, hani şu ilaç gibi olanlar varya hah işte ondan" siparişini gerçekleştirmekti :))

Aldım şekerleri kasaya öderken çocuk dedi ki "abla sizin kızınız onu sevmiyor, portakallıyla değiştirin" !!!
Ana !! şaşırdım.Benim çocuğumun neyi sevdiğini benden daha bilen biri!!!

Eve kadar kaşlarım çatık düşüne düşüne yürüdüm. Hareketlerimin tahlilini yaptım uzun uzun ve anladım ki ben hala çok severek ve sevilerek büyüdüğüm mahalle hayatımı yaşıyorum . Yada içimde yaşatıyorum.

Mahallesinde ki tek kasaba, tek manava giden, her gün Mahmut Bakkaldan beslenmesine peynir alan,ramazanda pide kuyruklarında bekleyen, sanayağı kuyruklarına ve hatta kıyma kuyruklarına girmiş çocuğum ben:)

Yeni hayatımda; mahalle kavramının yitirildiği, insanların komşularından haberdar olmadığı ve yüzlerce belirsiz kişinin alışveriş yaptığı yerlerden alışveriş yapıyorum ama farkettim ki ben hala kendi yarattığım mahallemde yaşıyorum.

Şimdilerde; marketten alışveriş yapıyorum ama hep aynı marketten! Kasadaki kız Nazanı Edizi tanıyor. Zayıfladığım zaman farkediyor:) Hatırını sormayı seviyorum. Saçlarını boyattığını farkediyorum. O gün mutsuzsa veya hastaysa anlıyorum. Makineden çıkan sıkıcı "dıt dıt" okuma sesi sıcak sohbetimizle karışıp gidiyor:)

Gazinoların olduğu cadde de adım başı kuruyemişçi var ama ben hep aynı kuruyemişçiye giriyorum. Beni tanıyor! Kızımın hangi şekeri yediğini biliyor.

Nazanıma oyuncak alırken de hep aynı mağazaya giriyorum. Benim daha önce hangi oyuncağı aldığımı biliyorlar. Yeni gelen oyuncakları hemen çıkarıp yormadan seçim yapmamı sağlıyor. Değişen çalışanları farkediyorum. Yeni gelene hayırlı olsun diyorum:) İşten çıkana üzülüyorum!!!

Kestaneli pastasının hastası olduğum ve "abla yazık bu çocuğa her sabah işe gider gibi sizinle evden çıkıyor" diyerek bizimle, bizim hayatımızı paylaşan dere pastanesi çalışanlarını da seviyorum.

Kuaförüm.. Köşedeki bakkalım.. Tesisatçımız Adnan usta:) .... liste uzayıp gidiyor:)

Bir pasajın içinde köhne bir dükkanı olan kitapçım var mesela. Eski kitaplar alıyorum. Kitapçıda çalışan çocuğa "büyükbabanız nasıl oldu" diyorum çünkü bypas ameliyatı olduğunu biliyorum. Neyi okuduğumu biliyor. "İstanbul'a gittim yeni kitaplar getirdim" deyip zulasından kitap çıkarıyor:)))

Ben yarattığım mahallemde mutluyum ya :)

GELELİM EBE /SOBELERE:)))Öncelikle Annelog annemin sobesini yanıtlayayım:)) Çantamızda neler vardı sorusu:))Benim çantam küçük olur:) İçinde sadece cüzdan, cep telefonum, anahtarlarım, belki bir ruj, nazanın tokası:)) bu kadar. Sapı küçük olanları tercih ederim. Elimde taşırım çoğu zaman. Ola ki bir gün bir kapkaçcı çalmak isterse rahatça "al kardeşim" demek için:)

Sonrasında Yaz komşumun sobesine geleyim:) Daha önce bahsetmediğim 5 şey nedir?
'Bilinmesini istemediğim için bahsetmemiş olabilirim' deyip:))) bu sorudan asena kıvraklığıyla uzaklaşıyorum:))Nası ama:))Ama seninkileri zevkle okudum canım komşum benim :))
nimet

07 Ocak 2007

ANNEM SENİN İÇİN BU YAZI:)))

Bebeğini eline almış, taze anne ben, ne yapacağım, nasıl bakacağım konusunda apışıp kalmıştım resmen:)

Hadi ya!!
Burnunu nasıl temizlerim, emmedi, yemedi, pişik oldu, aciller, doktorlar, her kafadan bir ses. Bazen "daalın lannnn" diye bağırasım bile gelmişti:)


Memleketimde vardır tabi benim gibi acemi anneler, paylaşmam lazım, sormam lazım diyerek internette annelergrubuna üye olmuştum.
2003 yılının başlarıydı sanırım sevgili Gökçenimden bir transfer teklifi geldi:) Hadi gel kendi grubumuzu kuruyoruz Ankaraliannelergrubu@yahoogroups.com balıklama atladım tabi. Nazanım kreşe yeni başlamıştı, işyerinde gizli gizli zırladığım zamanlar:) ah ah!!

İşte ANKAN kariyerim böyle başladı.


Ama tabi birde bunun dış çevrelerce bakış açısı vardı:))
Örneğin ilk ANKAN buluşmamıza Ediz bile şüpheyle yaklaşmıştı. "yahu kimdir bunlar... kadına bak ya ne cesaret, nasıl hiç tanımadığın insanlarla buluşuyorsun!" demişti:)))))

Yada Anneme açıklamak gibi:)

Hacettepe çocuk onkolojisinde yatan çocuklar için elmalı pasta yapıp tanesini 250/500 liraya satarken hep şüpheyle baktı sevgili annem:)

-Yavrum nedir bu internet arkadaşlığı, kandırmasınlar seni, örgüt olmasınlar!!!
-Anne ne örgütü ya!!!!


Sevgili ANKAN dostlarımın evine gideceğim zaman yada onlar benim evime gelecekleri zaman Babamın -kim gelecek sorusuna karşılık -işyerinden arkadaşlarım baba:)) dedim çoğu zaman:)) Şimdi internetten grup arkadaşlarım gelecek baba desem uzun iş:)))

Bugün gazetelerimizi, çaylarımızı aldık oturduk koltuklarımıza, keyifli keyifli bir pazar sabahı yaşarken. Edo "aaaa gazetedesiniz deyince" :)) pek şaşırmadım. Daha önce de gazetelerde yer aldık. Ama bu seferki başka bak hepimiz varız anne:)
http://ankara.hurriyet.com.tr/ankara/5732284.asp?gid=140

hukukçu, mühendis, mimar, doktor, psikolog, bilişimci, sanatçı, bankacı, müdür:), şef ve benim bile bilmediğim (ki buna imkan yok sanırdım) işlerde çalışan anneler...
Yoğun hayatlarından yarım saat, bir saat ayırıp hastanede yatan çocuklara hediye götüren anneler...
para toplayıp yavrusunun başında bekleyen muhtaç taşra annelerin eline para sıkıştıran anneler...
Bir kot pantalonum olsaydı diyen Ali'ye kot pantalon, kot mont alan ve ertesi gün Ali'nin öldüğüne şahit olan anneler... Belki de bir gün için bile olsun isteği yerine gelen Ali için mail grubunda yas tutan anneler....
Diyarbakırda maganda kurşununa hedef olan 14 yaşındaki küçük kıza havalı yatak gönderen, odasına televizyon koyduran, altına bez alan anneler...
Yaptığı yardımları ulu orta söyleyemeyen anneler... belki benim gibi etrafına açıklama yapma gereği duymayan anneler...
İki çocuğu olmasına rağmen prematüre yavrusuna bakacak birini bulup iki arada bir derede hastaneye koşan ve bunu bu güne kadar hiç blog sayfasına bile konu etmeyen sardunya gibi mesela... Bu anlamda seni hep takdir etmişimdir sardunya bunu da burdan söyleyim:)
ANKAN bir kariyer benim için. Onlarla olmaktan mutluyum:) ki onlarda benimle olmaktan mutlular biliyorum:)))))

neyse bu kadar ciddi konuşmak yeter yakışmaz bana:))) Crescentim her balomuza katılırdı fakat bu sefer sınav, kazanmak ve başarı sarhoşluğuna benim verdiğim tarihi atladı, katılamadı ve onsuz çekildi bu resim:))) Seninde olmanı isterdim crescentim.

ve birde benim bir günlük sarışınlık tecrübemde resim çekilmesi ve gazetelere çıkması da ayrıca komik yani:))))))

nimet

06 Ocak 2007

sövdüm.... sövdüm... ben dünyaya!!!!

ne güzel şarkı bu ya:) afilli yalnızlık!

sövdüm....
sövdüm...
sövdüm...
ben dünyaya....
acılara....
sokaklara ait olmayan insanlara......
bitiyorum her nefeste
ne halim varsa gördüm....

Gecenin 02.00 sinde yüksek volüm bu şarkıyı dinliyorum:)
Keyiflendim.
Kendimle başbaşa olmayı seviyorum:) Blog dostlarımın son maceralarını okuyorum bi taraftan. Öyle keyiflendim ki resim bile koyasım geldi bak:)

Öyle mest olmuş, sevgili sardunyamın kaplumbağasına gülüyorum bir öğle vakti. Karşımda crescent, onun yanında kuguu:))) aman bende de ne keyif ne keyif:)))

nimet
bu kez pek bi afilli yalnızlık:))